Yeşil Mutabakat’a İlişkin Bilgilendirme Semineri
AB’nin en büyük dönüşüm hareketi Yeşil Mutabakat tüm sektörlerin gündeminde. Konuyla ilgili olarak, üyelerimizi bilgilendirmek için alanında uzman akademisyenlerin katılımıyla bir seminer gerçekleştirdik. Satır başlarını bu sayfada bulabilirsiniz.
Tuba Kobaş Huvaj / TTSİS Araştırma Müdürü
Avrupa Birliği’nin gündeminde yeni olmayan ve sinyalleri birkaç yıl önce verilen Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYB) adım adım geldi ve AB mevzuatına girdi. 2019 sonunda Avrupa Komisyonu’nun ilk kadın Başkanı olarak göreve gelen Ursula Von Der Leyen, kendi döneminin en iddialı programı olan Yeşil Mutabakat’ı tanıtırken, bunun bir yolculuğun başlangıcı olduğunu söylemiş, bu adımı Avrupa için ‘Man on the Moon Moment’ olarak tanımlayarak insanoğlunun Ay’a ilk yolculuğuna benzetmişti. 21 Nisan 2021’de Avrupa İklim Yasası kabul edildiğinde, AYB’nin en önemli hedefi olan “2050’de karbon-nötr bir ekonomi olmak ve net sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 2019’daki düzeyden yüzde 55 daha aşağı çekmek” hedefi resmileşti. Von der Leyen’in sözleriyle ‘sadece emisyonların azaltılması değil, yeni bir AB büyüme stratejisi’ olan AYB, AB’ye aday ülke ve Gümrük Birliği (GB) üyesi ülkemizde de yankı buldu. Konunun uluslararası ticaret ve vergilendirme boyutunu Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi & DTÖ Kürsüsü Profesörü Dr. Pınar Artıran; çevresel, enerji ve teknik boyutuyla imalat sektörüne etkilerini ise İTÜ İşletme Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Sabancı Üniversitesi IPM-Mercator Araştırmacısı Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı Sendikamızın düzenlediği seminerde üyelerimiz için anlattı. Konuşmaların satır başlarını sizin için derledik:
Yeşil Mutabakat hedefleri Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla çelişir mi?
Ülkemizin gerek Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gerekse Avrupa Birliği nezdinde ticaret düzenlemeleri ve yaşanan hukuki sorunlar konusundaki en yetkin isimlerinden Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi & DTÖ Kürsüsü Profesörü Dr. Pınar Artıran; AYB’yi dünyadaki ticari ortam, AB Ticaret Politikaları, DTÖ Reformu, ve Gümrük Birliği bağlamında AB-Türkiye ilişkileri açısından değerlendirdi. Dr. Artıran’ın öne çıkan mesajları şunlar oldu:
• AYB’nin en önemli bileşenlerinden biri Sınırda Karbon Düzenlemesi. AB’nin uzun yıllardır kendi şirketlerine uyguladığı Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) kapsamında ‘kirleten öder’ prensibi ve karbon vergisi uygulamalarının, bunu uygulamayan ülkelerde faaliyet gösteren şirketlerin avantajına olacak şekilde haksız rekabet yarattığı yönündeki şikayetler üzerine; AB bu uygulamayı sınırlara çekerek, AB’ye ihracat yapan tüm şirketlere de uygulayarak adil rekabet ortamı sunmayı planlıyor.
• Ayrıca bir süredir çevresel ve sosyal uygunluk konularını da Yeni Nesil Ticaret Anlaşmalarına ekleyen AB; zorunlu due dilligence, Paris Anlaşması ve bazı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Konvansiyonları gibi uluslararası şartların uygulanmasının AB’ye ihracat yapabilmek için ön koşul olarak sunulmasını tartışıyor. Yeni anlaşmaların yanı sıra, eski STA’ların da bu amaçla revize edilebileceği konuşuluyor. Geçtiğimiz yıllarda, Amazon ormanlarındaki yıkıcı orman yangınlarından sonra AB-Mercosur arasında müzakere edilen STA’nın acilen revize edilmesi, hatta dondurulması önerilmişti.
• Fakat bunun uluslararası ticaret hukuku açısından sorunlu olduğu görülüyor. ABD’de Donald Trump’ın Başkanlığı döneminde özellikle Çin ile artan ticari gerginlikler tüm dünyada korumacı önlemlerin artmasına sebep olmuş; DTÖ’de reform gerekliliği aciliyet kazanmıştı. Yeni DTÖ kurallarının, AYB’nin uluslararası ticarete getireceği tarife ve tarife dışı engellere ve kotalara ne kadar izin vereceğini ileride göreceğiz.
• Bunun Türkiye boyutu düşünüldüğünde ise; Türkiye-AB ticari ilişkilerini düzenleyen 1/95 no’lu Ortaklık Konseyi Kararı’nın 4-5-6. maddeleri tarafların birbirlerine karşı ek maliyet, önlem, iç vergilendirme gibi tedbirleri uygulamalarını yasaklar. Bu durumda, sınırda karbon vergisi ya da sürdürülebilirliğe yönelik her türlü ek maliyetin Türkiye’ye nasıl uygulanacağı tartışma konusu.
• Öte yandan, Türkiye ve AB arasında daha makro düzeyde çözülmesi gereken bir sorun, bir süredir siyasi sebeplerle askıda kalan Gümrük Birliği Modernizasyonu. Şimdi AYB’nin de resme girmesiyle, Paris Anlaşması’nın GB modernizasyon sürecinin merkezine oturması bekleniyor.
• Türkiye’de özellikle iş dünyasının merak ettiği başka bir konu ise AB’deki işletmelerin bu dönüşümü için tasarlanan Avrupa Yatırım Bankası’nın Adil İklim Geçişi fonundan faydalanıp faydalanamayacağı. Bu konu hâlâ tartışılıyor.
Avrupa Yatırım Bankası artık ‘Avrupa İklim Bankası’
AYB’nin ülkemizde özellikle imalat sanayiine sektörel etkileri üzerine teknik çalışmalar yapan İTÜ İşletme Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Sabancı Üniversitesi IPM-Mercator Araştırmacısı Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, AB’yi böyle bir düzenlemeye gitmeye iten küresel şartları ve enerji ve hammadde kullanımı açısından tekstil sektörüne etkilerini ele aldı. Doç. Dr. Atıcı şunlara dikkat çekti:
• Dünya bu radikal kararları alma eşiğine nasıl geldi? 1930 Buhranı’ndan çıkış için dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt, finansal ve yasal reformlar içeren New Deal / Yeni Anlaşma’yı hayata geçirmişti. 2008 mali krizinden sonra da benzer bir “yeni düzen” düşünüldü. Bu yeşil dönüşüm programı, sadece çevresel amaçla yapılmadı; ekonomik olarak büyümeye yer kalmadığı için de şart oldu. Amaç; AB’yi sadece yeşil bir bölge değil, aynı zaman dünyanın en rekabetçi ve inovatif bölgesi yapmak.
• AB, bu dönüşüm programı için 1 trilyon Euro’luk yatırım programı tasarladı. Bunun 100 milyar Euro’su 2021-2027 döneminde işletmelere yönelik yatırımları kapsayan Adil Geçiş Mekanizması olarak tanımlandı. Bu teşvik programlarının uluslararası rekabet hukukuna uygun olup olmadığı tartışma konusu. Bu yardımların ihracata ve yerli ikamesine yönelik olmaması, sadece dönüşümü destekleyecek şekilde ince ayarlanması gerekiyor.
• AYB’nin en önemli iki bileşeni Sınırda Karbon Düzenlemesi ve Döngüsel Ekonomi.
• Sınırda Karbon Düzenlemesi ETS’nin sebep olduğu karbon kaçağı ve rekabetçiliği bozması sebebiyle tasarlandı. Nisan 2021 itibariyle ETS’de fiyat 1 ton karbon başına 44 Euro. Yedi sektörde belli büyüklüğün üzerinde 11 bin tesisin ödeme yaptığı ETS kapsamında 2018’de 14 milyar Euro gelir elde edilmiş. Düzenlemeye göre, bu gelirin en az yarısı yeşil dönüşüme aktarılmak zorunda. Bu maliyete katlanmak istemeyen AB’li işletmeler üretimlerini, karbonun vergilendirilmediği ülkelere kaydırdıkları için ‘karbon kaçağı’ problemi ortaya çıkıyor. AB’ye ithal edilen ürünlere de aynı şartın getirilmesi ve sınırda karbon vergisi ayarlaması yapılmasıyla, rekabet ortamının eşitlenmesi planlanıyor.
• Türkiye’nin AB’ye ihracatı açısından bakıldığında 2018 yılı ihracatımız kapsamında 36 milyon tonluk karbonun açığa çıktığı hesaplanıyor. Bunun çok büyük kısmı çimento sektöründen gelirken, 4.1 milyon tonluk kısmını tekstil ürünleri oluşturuyor. İki farklı ücretleme alternatifine göre bunun maliyeti 122 ile 233 milyon Euro arasında değişebilir. Fakat Sınırda Karbon Düzenlemesi’nin 2030’dan önce tekstil sektörünü kapsaması beklenmiyor.
• Bu sebeple, Türk tekstil sektörünün odaklanması gereken bileşen karbon düzenlemesi değil, döngüsel ekonomi. Tekstil sektörü yüksek miktarda kaynak tükettiği ve yine yüksek miktarda atık çıkararak çevreyi kirlettiği için AB düzeyinde pek çok düzenlemeye tabi. Döngüsel ekonomi prensibi ise üretimden minimum düzeyde atık çıkmasını ve bunun da başka bir üretim sürecinde girdi olarak kullanılarak değerlendirilmesini öngörüyor.
• Fakat iyi haber, Türkiye’nin uzun süredir AB’nin en önemli tedarikçilerinden biri olması sebebiyle, Türk tekstil sektörünün AB ile uyumunun yüksek olması. Yine de özellikle atık yönetimi için teknolojik gelişmeler ve yatırıma ihtiyaç duyuluyor.
• Doç. Dr. Atıcı, bu dönüşüme en iyi şekilde hazırlanmak için şu tavsiyelerde bulunuyor:
• Şirketler döngüsel ekonomiye yönelik kendi karnelerini hazırlamalı, mevcut durumlarını tespit etmeli ve yatırım planlarını yapmalı.
• Sektör düzeyinde, sürdürülebilir hammadde piyasası oluşturmak için ortak hareket edilmeli. AB’nin Materials Market Place adlı, hammadde için borsa gibi çalışan sisteminden faydalanılabilir.
• Hükümet düzeyinde ise Paris İklim Anlaşması pozisyonumuz tekrar değerlendirilmeli.