Türkiye'nin tasarım atağı

13-01-2020

Türkiye global trendlere paralel olarak tasarıma her zamankinden fazla değer veriyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle, Türkiye’yi uluslararası bir tasarım merkezi haline getirmeyi amaçladıklarını söylerken, tasarımcı Özlem Süer eğitimin önemine değinerek, tasarımcıların mutlaka ipliği ve makineleri bilmeleri gerektiğini vurguluyor.
Bir ürünün sadece kullanışlı olması bize neden yetmiyor? Neden onun aynı zamanda özgün bir tasarıma da sahip olmasını istiyoruz? Cevap basit: Çünkü ‘tasarım’ nasıl hissettiğimizle yakından ilgili ve başkalarının bize dair düşüncelerini oluşturan en önemli unsurlardan biri. Giydikleriniz, evinizi ve ofisinizi nasıl dekore ettiğiniz, saç şekliniz vb... karşınızdakilere çok şey anlatır.
Popüler yaşam filozofu Alain de Botton tasarımla ilgili yaptığı bir sunumda, 1970’lerde Danimarka’da tasarlanmış, hayli sade seramik bir fincan takımı ile Çin porseleninden yapılma antika bir fincan takımını yan yana koyarak soruyor: “Bu iki takımı kullananlar hakkında ne düşürdünüz? Onların politik duruşları hakkında bile muhtemelen fikir edinirdiniz” diyor.
Tasarım objelerinin, eskiye kıyasla uygun fiyatlı hale getirilerek herkese ulaştırılmasıyla bu tür sınıfsal ve politik tahminleri yapmak artık daha zor. Mark Zuckerberg’i tanımayan biri, giydiklerine bakarak onun dünyanın en zengin insanlarından olduğunu tahmin edebilir mi?
Ne var ki, başkalarının giydikleriniz hakkında ne düşündüğünü kafanıza takmayacak boyuta gelmek için gerçekten de bir Mark Zuckerberg ya da Steve Jobs olmak gerekiyor. Eğer o kadar zengin ya da tanınmış değilseniz, büyük olasılıkla kıyafetlerinizin sizinle ilgili oluşturduğu imaja önem vermek zorunda kalacaksınız demektir; dünyanın çoğunun yaptığı gibi. Buna verilen önem her geçen gün daha da artıyor; çünkü sizi görüp hakkınızda fikir sahibi olmaya çalışanlar kısıtlı iş çevreniz, komşularınız, birkaç eş dosttan ibaret değil. Sosyal medya hepimizi birer star yaptı.
Sorun şu ki, hepimiz yıldızız ama giyime gerçek yıldızlar gibi harcayacak kadar paramız yok. Bunun yanında dış uyaranların sayısı o kadar çok ki, kıyafet alma istediğimizi dizginlemek zor. Instagram senin, Pinterest benim dolaşırken yeni ilhamlarla dolup taşıyoruz, rol model olarak gördüğümüz bir ‘sosyal medya influencer’ının üzerindeki elbiseye küt diye aşık olup, etiketinden mağazasına ulaşabiliyor ve dakikalar içinde online siparişimizi verebiliyoruz. Eskiden yılda mevsimlere göre değişen vitrinler yerine telefon ya da bilgisayar ekranımızdan, hemen her gün ürün gamı zenginleşen ve değişen e-ticaret sitelerine bakıyoruz. Bu hız içinde de sadece kullanışlı olan bize yetmiyor, modayı yakalayarak güncel olmak, tasarımla farklılaşmak istiyoruz. Önceki yıllarda daha çok büyük moda evlerinin özelliği gibi görünen ‘tasarım’ artık tüm ölçekteki tekstil ve hazır giyim firmaları için önemli. Bu önemin giderek arttığını ülkemizde düzenlenen etkinliklerden de rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Design Week Turkey
Türkiye’de tasarıma yönelik son büyük etkinlik örneklerinden biri Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından 14-17 Kasım 2019 tarihlerinde, İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Design Week Turkey oldu. 61 bin kişiyle rekor katılıma sahne olan etkinlikte moda tasarımcısı Arzu Kaprol ve Hakan Akkaya da konuşma yaptı. Design Week Turkey, tasarım kültürü oluşturmak ve Türkiye’deki tasarımcıları dünyaya tanıtmak amacını taşıyor. TİM Başkanı İsmail Gülle “Önümüzdeki yıl ülkemizin markalaşma yolculuğuna da önemli katkı sağlayacak yeni bir projeyi daha hayata geçireceğiz. Bu kapsamda moda ve tasarıma yönelik tüm etkinliklerimizi bir araya getireceğimiz uluslararası bir organizasyon gerçekleştireceğiz.Yıl boyunca tasarım ve modanın konuşulacağı bu proje ile İstanbul’u uluslararası düzeyde, Avrasya’nın bölgesel tasarım merkezi yapacağız ve İstanbul’u endüstriyel, görsel, moda tasarım ajanslarının ofis açacakları küresel tasarım merkezine dönüştüreceğiz” demişti. Etkinliğin ardından kendisine ulaştık ve sorularımızı sıraladık:
Son zamanlarda tekstilin önde gelen aktörleri sık sık tasarımının önemini vurguluyor. Tasarımın, tekstil sektöründeki yerini siz nasıl değerlendirirsiniz?
Ekonomimizin en önemli sac ayaklarından olan ihracat; ekonomik kalkınmamızda büyük bir rol oynarken, aynı zamanda ülkemizin dünyaya tanıtımında da kilit bir pozisyona sahip. Dolayısıyla, çıktığımız bu yolda tasarımcıların bize sağladığı yaratıcılık, ihraç ürünlerimizin aslında katma değerinin tamamını yansıtarak hem değerini katlıyor hem de Türk ihraç ürünlerinin rakiplerimize göre ne kadar kaliteli olduğunu tüm dünyaya gururla tanıtıyor. Yaratıcılığı endüstri ile birleştiren tasarım, Türk tekstilcileri için artık en güçlü rekabet çarpanlarından biri haline gelmiş durumda. Bizler; Avrupalı, Amerikalı, Uzak Doğulu üreticiler ile tasarımcılarımız sayesinde kolay bir şekilde rekabet edebiliyoruz. Bugün geldiğimiz noktada tasarımın dokunduğu sektörlerimizin başında olan hazır giyim ve tekstil sektörlerimizin ihracat birim değerleri toplam ortalamamız olan 1.3 doların hayli yukarısında. Hazır giyimde 14.3; tekstil sektöründe ise 4.3 dolar birim değerimiz bulunuyor. Bugün tam 193 ülkede ‘Made in Turkey’ etiketli ürünlerimiz raflarda yer alıyor. Dünyaca ünlü tasarımcılarımız, Paris, New York ve Milano gibi moda başkentlerinde boy gösterirken, İstanbul’un da bugün dünyanın önemli moda merkezlerinden birisi olmasında çok önemli bir rol üstlendiler.
Bizler de Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, ihracatçı birliklerimizin tamamı ile tasarımı ihracatın odak noktasına yerleştirerek; gerek tasarım yarışmaları ile gerekse ülke çapında ses getiren ve dünyanın çeşitli ülkelerinden birçok katılımcı ile düzenlediğimiz ‘Design Week Turkey’ ile ülkemiz çapında bir tasarım bilinci oluşturup; hayatımızın her alanında tasarımın nasıl yaşamı kolaylaştırdığını, sadece estetik değil ürünlere ayrıca bir işlevsellik kattığını vurguluyoruz.
İhracat açısından baktığımızda, alıcıların tasarıma bakışı ne derecede önemli?
Dördüncü Sanayi Devrimi’nin sac ayaklarını oluşturan dijital ve teknolojik dönüşüm, milenyum jenerasyonunun toplumsal entegrasyonu ile birçok olguyu temelinden sarsarak yeniden yapılandırdı. Bu durumun en önemli sonuçlarını, ekonomi ve ticaret hayatında görüyoruz. En kullanışlı, en kaliteli ürünü yapmak artık tek başına sizi rekabetçi yapmıyor. Hızlı olabilmek, estetik ürünler ortaya koyabilmek, müşteri taleplerine uygun üretim yapabilmek rekabette ayakta kalabilmek için olmazsa olmaz durumda. Bu konu, sadece imalat sanayisinin değil birbirini tamamlayan tüm sektörlerimizin meselesi.
Tasarım, hayatın her alanında var olan bir kavram. Biz, Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak, bu bilincin yerleşmesi için, tasarımı bir kültür haline getirmek için aralıksız çalışıyoruz. 27 yılda, değerli ihracatçı birliklerimizle 250’nin üzerinde tasarım yarışması düzenledik. Bugün, 24 ilde faaliyet gösteren, 7 bin 329 kişinin istihdam edildiği toplam 352 tasarım merkezimiz bulunuyor. Bu merkezler, meyvelerini vermeye başladı. Tamamlanan ve devam eden 5 bin 32 projeden, bugüne kadar alınan patent sayısı 371’e ulaşmış durumda.
Onlarca ülkeden, yüzlerce tasarımcının katıldığı yarışmalarda tasarımcılarımız, başarıları ve aldıkları ödüllerle, ülkemizi Almanya, Hollanda, Kore gibi tasarım devlerinin önüne taşıyorlar. İnanıyorum ki, ilk seramiğin M.Ö 6 bin yılında üretildiği, halı, kumaş, mücevher gibi en iyi tasarım ürünlerinin yüzlerce yıldır yapılageldiği bu topraklardan daha nice küresel tasarımcılar, nice büyük ustalar çıkacak. Bizler, tasarımcıların ufkunu açabilecek imkânları seferber etmek ve tasarımcılarımızı sonuna kadar desteklemek için hazırız.

“Tasarım ham maddeden başlar”
Özlem Süer tekstil tasarımına en hakim isimlerden. Çünkü sadece moda evi sahibi değil, aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde uzun yıllar eğitim vermiş bir akademisyen. Süer, aynı zamanda 1990’lardan bu yana Dünya Renk ve Konsept Birliği’ne TGSD (Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği) adına Türkiye’yi temsilen Ümit Ünal’la katılıyor. Modacı, tasarımda ‘silüet yaratma’nın yaratım sürecinin en son halkası olduğunu söyleyerek konuyu baştan ele alıyor:
“Silüet tasarlamak moda sektörünün en hip noktası gibi görünse de, bizim işimiz aslında iplik tasarımından hatta onun ham maddesi elyaftan başlar. Ben, topraktan gelen (pamuk gibi) ya da laboratuvar çıkışlı ham maddeyi iplik noktasına getirmek için yıllarca iplik tasarımı yaptım. İplik kartelaya döküldüğünde ise renk önerileri ne olacak diye düşünürsünüz. Bu işin sadece hobi amaçlı bir iş olmadığını, akademik tarafının olduğunu, iplik tasarlayan bir kişinin neredeyse mühendisliğe yakın bilgisinin olması gerektiğini hep söyledim. Bu işin teknik tarafı çok önemli ve bu sadece eğitimle olabilir. Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki, tasarımcının dikiş parkurunda da makineleri ve kumaş oluşumunu iyi bilmesi gerekir. Bir tasarımcının kumaşın karakterini bilmesi, parmaklarının ucundaki strüktürü hissetmesi çok önemli. Silüet yaratımı tüm bunların sonunda geliyor.”
Bu süreci iyi bilen profesyonellerin yetişmesi ve sektörün sağlıklı gelişimi için bu kişilerin istihdamı büyük önem taşıyor. “Peki işler böyle yürüyor mu” sorusunun peşine düşüp, Tekstil Tasarımcıları Derneği’nin kapısını çalıyoruz. Derneğin Kadıköy’deki ofisinde, Dernek Başkanı Dilek Yıldırım Bozal karşılıyor bizi. Bozal da Süer gibi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu, Mimar Sinan Üniversitesi’nde yüksek lisans ve İstanbul Üniversitesi’nde pazarlama ve yönetim eğitimleriyle tekstil sektörü için gerekli tüm donanımı sağlamış. Yünsa’da desen bölümünü yönetmiş, dokuma üzerine çalışmış.
Derneğin amacı üniversitede eğitim gören ya da mezun olan öğrencilerle sektörü buluşturmak; tekstil tasarımcısını öne çıkarmak, onlara istihdam yaratıp, haklarını korumak. Ancak Bozal, zamanlarının çoğunu bu amaçla ilgilenmekten çok, mahkemelerin kendilerinden işçi ve işveren ilişkileriyle ilgili istedikleri görüşlere yanıt vererek geçirdiklerini söylüyor. Yine de asıl amaçları olan gençlerle sektörü buluşturma konusunda da ellerinden geleni yapıyorlar. “Gençlerde moda sektöründe iyi bir yer edinmek için iyi model çizmenin yettiğine dair bir inanç var gibi, bu doğru mu?” diye soruyoruz. Bozal şöyle yanıtlıyor: “Doğru ama öyle bir dünya yok. Tekstille uğraşan kişi sadece moda tasarımcısı gibi algılanıyor. Oysa işin içinde iplik, dokuma -varsa baskısı-, finishing var. ‘Finishing’de bir sürü apre uygulanabiliyor, bunların hepsi tekstil tasarımıdır. Ben geçen sene özel bir üniversitede ‘Dokuma’ derslerine girdim, gençlerin bakış açıları gerçekten farklı. ‘Okuldan çıkayım, hemen kendi markamı kurayım, ünlü olayım’ diye düşünüyorlar ama gerçek dünya öyle değil. Moda yapan kişinin tekstil tasarımını bilmesi gerek.”

Gençler doğru tasarım eğitimini nasıl alabilir?
Bu noktada gençlere doğru yolu göstermek çok önemli. Günümüzde üniversitelerin yanında, pek çok özel eğitim kurumu da ‘moda tasarımı’ bölümleri açıyor. Gençler bu kurumlardaki eğitimin kendilerine gerçekten faydalı olup, olmayacağını nasıl anlayabilir?
Tasarımcı Özlem Süer, bu sorunun pek çok genç ve ailesi tarafından kendisine sık sık sorulduğunu söylüyor. Eğitim konusunda ‘rijit’ olduğunu söyleyen Süer’in bu konudaki görüşü şöyle: “Kurumların müfredatına ve eğitim kadrosuna bakmak önemli. Daha önce oralarda eğitim almış öğrencilere de sorulabilir. Bölümlerin ideallerine bakmak çok doğru. Üniversite dışındaki eğitim kurumları da artık koca işletme gibi hareket ediyor. Öğrencilere defile yapma ve yurt dışı ile temas imkânı sağlanması, iyi bir atölyenin, fotoğraf stüdyosunun olması bence önemli unsurlar. Yine de öğrencilerime hep şunu söylerim: Üniversite özgür bir alandır. Sabır ve çaba çok önemli. Öğrenciler kendi istekleriyle hocanın kapısını aşındırabilir, derslerin dışındaki atölyelere girebilir. Bu tür eğitimler alamayanlar, bir ustanın yanında çıraklık yapabilir. Bu da ancak aşkla olur. ‘Ben ileride şunu yapacağım’ demekten çok, ‘Ben şu an bunu yapmaktan haz duyuyorum; bu giysi kendimi anlattığım bir enstrüman’ diyebilmeleri çok önemli.”

Sektörün talebi ne yönde?
Son zamanlarda Türkiye’de tekstil ve moda tasarımına yönelik etkinliklerin, yarışmaların adını daha çok duyar olduk. Global trendler tasarımdan yana ancak bunun yerel olarak başka bir nedeni de var mı? Tekstil Tasarımcıları Derneği Başkanı Dilek Yıldırım Bozal, devletin sanayiciye tasarım konusunda teşvik verdiğini, artan organizasyonlarda bunun payı olduğunu söylüyor. Bu teşvikler, firmaların tasarım atölyesi açmasını da beraberinde getiriyor.
Bunlar pozitif adımlar olsa da Bozal sektördeki tasarımcıların genellikle kendi karakterlerini ortaya koyan işleri pek yapamadıklarını aktarıyor. Bu konudaki düşüncesi şöyle: “Tasarımcının görevi daha çok yurt dışındaki fuarları ziyaret edip, oradaki renk ve desendeki trendleri takip etmek olarak şekilleniyor. Sanayici piyasa şartları yüzünden kendisini riske atmak istemiyor.” Fakat dövizin yükselmesi, kendi tasarımcılarımıza yeni fırsatlar yaratabilir. Nitekim Bozal, yabancı tasarımcı ve desinatörlerle çalışan bazı tekstilcilerin dövizin yükselmesiyle, Türkiye’deki desinatörleri keşfettiğini anlatıyor. Giderek artan etkinlikler, teşvikler, eğitimdeki kalite ve çeşitlilik ile Türkiye’nin tasarım konusunda daha ileri gitmemesi için hiçbir neden görünmüyor.

Bir tasarım merkezi olarak İstanbul
Design Week Turkey ile ilgili görüştüğümüz Türkiye İharacatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle, İstanbul’u uluslararası bir tasarım merkezi haline getirmeyi amaçladıklarını şu sözlerle anlattı: “Design Week Turkey’i ülkemizde tasarım kültürünün yaygınlaşması adına son derece önemli görüyoruz. Türkiye’de yapılan tüm moda ve tasarım etkinliklerini bir çatı altında toplamayı hedefliyoruz. Genç Türk tasarımcılarımızı dünyaya tanıtmak ve ihracat ile tanıştırmak için önemli çalışmalar yapıyoruz. Ülkemizin markalaşma yolculuğuna da önemli katkı sağlayacak yeni bir projeyi hayata geçireceğiz. Bu kapsamda; gelecek yıl moda ve tasarıma yönelik tüm etkinliklerimizi bir araya getireceğimiz, tasarım ekosisteminin tüm paydaşlarının bir arada olduğu uluslararası bir organizasyon gerçekleştireceğiz. Yıl boyunca tasarım ve modanın konuşulacağı bu proje ile İstanbul’u uluslararası düzeyde, Avrasya’nın bölgesel tasarım merkezi yapacağız ve İstanbul’u endüstriyel, görsel, moda tasarım ajanslarının ofis açacakları küresel tasarım merkezine dönüştüreceğiz.”
İşi gereği sık sık yurt dışına giden, tekstil ve moda sektörüyle buluşan tasarımcı Özlem Süer, “İstanbul da Paris, Milano gibi bir merkez olur mu” sorumuza yüreklendirici bir cevap veriyor: “Olur, oraları geçer hatta. Ben bu aralar çok seyahat ediyorum. İnsanlar artık güzel iklim peşinde, nerede sokağa çıkıp, nefes alabileceği bir yer var onu araştırıyor. Tabii iki İstanbul’un daha çok yeşillendirilmesi ve aurasını yükseltmesi tartışılması gereken konular ama burası tam bir köprü. Sanata, doğaya, tasarıma, eğlence dünyasına, sergi alanlarına yakınlığı muhteşem. İstanbul doğunun batısı, batının doğusu, müthiş bir kültür sentezi. Daha da müthiş bir noktaya gelebilir. Üstelik biz turizmde, hizmet sektöründe çok iyiyiz. Uyumlanabilir bir şehre ve topluma sahip olmamız en büyük artılarımız.”

Sosyal medyanın tasarımcı üzerindeki etkisi
Özlem Süer, “Tasarımda bilince ve özgünlüğe ihtiyaç duyuyoruz ama özgünlük kelimesinin çok zorlandığı bir zamandayız. Esin kaynakları ortada o kadar çok dolaşıyor ki, insanların bunlardan etkilenmemesi gerçekten zor. Bazen de aklın yolu bir olduğundan benzeşebiliyorsunuz. Bu konuda özellikle sosyal medyada çok sert eleştiriler olabiliyor; ben bunlara çok girmemeyi tercih ediyorum, dilerim bu konu gelecekte etik değerlerin güncellenmesi kategorisinde değerlendirilir” diyor. Tekstil ya da moda tasarımına gönül veren gençlerin işin pazarlama tarafını da iyi öğrenmeleri gerektiğini vurgulayan Süer, bu konuda sosyal medyayı büyük bir artı olarak görüyor: “Eskiden ürünlerimize yer verilip, verilmediğini görmek için aylık dergileri, gazeteleri merakla beklerdik. Şimdi tabii ki onlar yine var ama pazarlamayı dijitalde doğru yaptığınız zaman kısa zamanda büyük sıçramalar yaşayabiliyorsunuz. Artık dünyanın öbür ucundan, dijital ortam sayesinde hızlıca sipariş alabiliyoruz. ”


Diğer Haberler