Tekstil sektörü cinsiyet eşitliğinde en demokratik sektör

22-03-2020

Üst kuruluşumuz TİSK’in çalışma hayatının iyileştirilmesi amacıyla,  iş dünyasının tüm paydaşlarını bir araya getirdiği Ortak Paylaşım Forumu’nda (OPF) belirlenen önceliklerden ‘kadın’ konusunu Türkiye Tekstil Sanayii İşverenler Sendikası olarak biz üstlendik. Kadınların iş yaşamındaki yerine dair bütünsel bir anlayışla bu sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Bu kapsamda dergimizde de konuya, bu sayıdan başlamak üzere özel bir yer ayırıyoruz. ‘Çalışma Yaşamında Kadın’ serimizin ilkinde, ILO Türkiye Ofis Direktörü Numan Özcan ile görüştük; kendisinden ILO’nun kadınlara dair yaptığı çalışmaları dinledik. 

Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya üzerinde 7.8 milyar kişi yaşıyor. Toplam dünya nüfusunun 3.8 milyarı, yani hemen hemen yarısı kadınlardan oluşuyor. Tarih boyunca kadınlar doğal olarak yaşamın, üretim de dahil olmak üzere, her alanında bulunmasına rağmen, geçtiğimiz yüzyıla kadar dünya sahnesindeki rolleri gerektiği kadar görünür olmamıştı. Ekonomide, siyasette, eğitimde ve sosyal yaşamda kadınların varlığı ve temsiliyeti en ilkel toplumlardan en gelişmiş medeniyetlere kadar sınırlı seviyedeydi. Kadınların iş gücüne katılımı daha çok gayri resmi ve ücretsiz olarak, tarım ve hizmet alanlarında ve genellikle aile işletmelerinde görülüyordu. Pek çok gelişme gibi kadınların bir ücret karşılığı emek piyasasına katılımı da Sanayi Devrimi’ne dayanıyor. Özellikle dokuma sektörünün gelişmesi ve teknolojik ilerlemelerin fiziksel gücün önemini ortadan kaldırmasıyla, kadınların tekstil sektöründe daha fazla varlık göstermeye başladıkları gözlemleniyor. İlerleyen yıllarda erkeklerin dünya savaşlarına katılmaları neticesinde, imalat sektöründe oluşan boşluğu kadınların doldurduğu görülüyor.
Kadınların tekstil sektöründeki güçlü varlığı bugün de devam ediyor. Ülkemizde istihdam verilerine baktığımızda, tekstil ve hazır giyim sektörlerinde kadınların iş gücüne katılımı, yüzde 41 ile oldukça iyi bir seviyede. Başka bir deyişle 1 milyona yakın kayıtlı çalışanın, 403 bini kadınlardan oluşuyor. Sektörlerin geneline baktığımızda ise tablo bu kadar iyimser değil. 14.4 milyonu bulan kayıtlı istihdamın sadece 4.4 milyonu, yani yüzde 30’unu kadınlar oluşturuyor. Sadece imalat sektörünü ile aldığımızda ise, oran daha da düşüyor. Üretimde çalışan 3.7 milyon insanımızın sadece 945 bini, yani yüzde 25’i kadın.
Sadece sektörümüzde değil, imalat sanayinin tümünde örgütlü, kayıtlı, adil çalışma koşullarının en önemli destekçisi olan Sendikamız, kadın istihdamına ve kadınların iş dünyasında varlığının artmasına özel bir önem veriyor. Bu sebeple, üst kuruluşumuz TİSK’in çalışma hayatının iyileştirilmesi amacıyla, iş dünyasının tüm paydaşlarını bir araya getirdiği Ortak Paylaşım Forumu’nda (OPF) belirlenen önceliklerden ‘kadın’ konusunu Türkiye Tekstil Sanayii İşverenler Sendikası olarak biz üstlendik.
Bu çerçevede, TİSK ile iş birliği içinde, kadınların gerek sosyal yaşamda gerek iş dünyasında varlıklarının ve temsil güçlerinin artırılmasına yönelik bir dizi çalışma yürüteceğiz. Tüm dünyada olduğu gibi, biz de konuyu sadece kadın istihdamının artması açısından değil; iş yerinde her türlü taciz ve şiddetin önlenmesi, kadınların yönetici pozisyonlarında daha çok yer alması, eşit işe eşit ücret, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konuları da dahil ederek bütünsel bir yaklaşımla ele alacağız. Tüm bu alanları uzmanlarıyla inceleyecek, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri bu sayfalardan sizlerle paylaşacak ve böylece hem toplumda hem iş dünyasında bu konuda farkındalık oluşturacağız.
Bu sayımızda, tüm dünyada ses getiren ve çalışma hayatında önemli bir adım olarak görülen Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 190 numaralı Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşmesi’ni ve ILO Türkiye Ofisi’nin kadınların insana yakışır iş şartlarına sahip olması için attığı adımları inceleyeceğiz.
ILO Türkiye Ofis Direktörü Numan Özcan, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı:
ILO olarak Türkiye’de ‘Kadınlar İçin Daha Çok ve Daha İyi İşler’ programını yürütüyorsunuz. Bu program neyi kapsıyor?
ILO Türkiye Ofisi tarafından, İsveç mali katkısıyla, 2019 yılının ocak ayında başlatılan ‘Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler’ programı, Türkiye’de insana yakışır koşullar içerisinde çalışan kadınların sayısını artırmak temel amacıyla yürütülmektedir. Bu program altında; kamu kuruluşları, işçi ve işveren örgütleri, özel sektör gibi farklı taraflarla iş birliği projeleri geliştirilmektedir.
Program kapsamında, dünyada ve Türkiye’deki kadınların insana yakışır çalışma koşullarına erişmeleri önündeki engeller göz önünde tutularak; cinsiyet temelli ücret eşitsizliği, iş yerlerinde cinsiyete dayalı şiddet, iş yaşam dengesinin uyumlaştırılması ve kadın liderliği olarak belirlenmiş dört tematik alan öncelikli ele alınmaktadır.
Geçtiğimiz yıldan beri, farklı iş birlikleri ile geliştirilen projelerle, hem Türkiye’de kadın istihdamının içerisinde yer aldığı koşullar bu öncelikli alanlar odağında incelenmekte, hem de birlikte proje yürüttüğümüz tarafların bu alanlara yönelik politika ve faaliyetleri paydaşlarla birlikte değerlendirilmektedir. Bu inceleme ve değerlendirme sürecinin çıktıları, paydaşlarla birlikte yürütülen faaliyetler için yol haritalarını oluşturmaktadır.
Dört yıl sürmesi beklenen program ile bu yol haritalarının öncelikli olarak Ankara, İstanbul, Bursa, Konya, Kocaeli, Ordu ve İzmir pilot illerinde ve tekstil, büro ve ticaret, gıda, genel hizmetler sektörleri ve metal olarak öncelik verilen sektörlerde uygulanması planlanmaktadır. Sonuç olarak, program kapsamında gelişecek olan kurumsal ve bireysel kapasitelerin katkısıyla Türkiye’de daha fazla kadının insana yakışır koşullarda çalışması temel amacı için önemli adımlar atılması beklenmektedir.
TİSK tarafından düzenlenen Ortak Paylaşım Forumu’nun (OPF) kadınlara yönelik çıktılarına ILO’nun bakışı nedir?
Haziran 2019’da, ILO’nun kuruluşunun 100’üncü yılı kutlamaları ile bütünleşen 108’inci Uluslararası Çalışma Konferansı, ‘Çalışma Hayatının Geleceği Yüzüncü Yıl Bildirgesi’nin kabul edilmesi ile küresel düzeyde çalışma hayatının bundan sonraki yönünün belirlenmesi açısından ciddi bir dönüm noktasını oluşturdu.
Bildirge, işle ilgili kurumların güçlendirilmesi gerekliliğini vurguluyor. Bu çerçevede, temel haklara saygı gösterilmesi, yasal yollarla yahut müzakere ile belirlenmiş yeterli asgari ücretin sağlanması, çalışma sürelerinin azami sınırlarının belirlenmesi ve iş sağlığı ve güvenliğinin geliştirilmesi yoluyla, insana yakışır iş gündemine uygun biçimde tüm çalışanlara yeterli korumanın sağlanması gerekliliğinin altını çiziyor.
TİSK’in öncülük ettiği, kamu, işveren ve işçi kesimlerinin bir araya gelerek somut sorunlara somut çözümler aradığı Ortak Paylaşım Forumu da, Bildirge’nin bizlere yüklediği sorumluluklar ile birebir örtüşmüş, tüm tarafların uzlaşı içinde kabul ettiği adımlar, ILO tarafından da memnuniyetle karşılanmıştır.
Forum’da Sendika ve işletme yönetiminde kadınlara yüzde 25 yönetici kotası konulmasını gerçekleştirilebilir bir hedef olarak görüyor musunuz?
Türkiye’de yürütmekte olduğumuz, ‘Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler Programı’ çerçevesinde sendikalarla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın öncelikli alanlarından birini kadın liderliği ve kadınların endüstri ilişkileri alanında güçlenmesi oluşturuyor. Kadınların sendikal örgütlenmesinin güçlendirilmesinin yanı sıra, sendikalarda kadın liderliğinin de desteklenmesi, çeşitli sektörlerde işçi ve işveren sendikaları ile yürüttüğümüz faaliyetlerimizin odakları arasında.
Bu çerçevede, Forum’da işçi ve işveren kesimlerinin en üst düzey temsilcilerinin bir araya gelerek, 2023 yılına kadar Konfederasyon ve sendikaların yönetim kurullarından en alt işçi temsilciliğine kadar tüm kurullara en az bir kadın üyenin seçilmesi konusunda ortak bir taahhütte bulunmalarını son derece büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Bu alanda iş birliği içinde yürüttüğümüz çalışmalarımızın söz konusu taahhüdün yerine getirilmesi ve kadınların sendikal hayatta etkin ve güçlü biçimde rol alması açısından son derece büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.
TİSK’in liderlik ettiği ve çalışma hayatının önemli aktörlerini yenilikçi ve etkili bir anlayış ile bir araya getirdiği Ortak Paylaşım Forumu’nun aldığı kararların etkinlikle hayata geçirilmesi konusunda ILO Türkiye Ofisi olarak tüm kurucu ortaklarımız ile birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Forum’un sosyal tarafların öncülüğünde, Türkiye’de somut karar ve eylemlere olanak tanıyan geleneksel bir sosyal diyalog mekanizması haline dönüşmesini temenni ediyorum.

Kadınların aile içi rolleri ve iş hayatı
Kadınların, ev hayatında çocuk ve yaşlılara ‘bakıcı’ rolüne sahip olmalarının iş hayatlarında büyük engel oluşturduğu biliniyor. Bu rolün kadınların üzerinden alınarak, kadınların kariyer hayatlarına rahatça devam edebilmeleri nasıl mümkün olabilir?
Kadınların bakım rolleri sebebiyle çalışma yaşamına katılamamaları veya insana yakışır çalışma koşullara erişimlerinin önünde engel oluşturması bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Bu konu, ILO Türkiye Ofisi tarafından, ‘Kadınlar İçin Daha Çok ve Daha İyi İşler Programı’ kapsamında iş yaşam dengesinin uyumlaştırılması tematik alanı altında ele alınmaktadır. Bu tematik alana ilişkin geçtiğimiz yıl içerisinde Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile iş birliği içerisinde, erken çocukluk bakım hizmetlerinin mevcut durumuna ilişkin bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bu analizin çıktıları bağlamında tarafların görüş ve önerileri de alınarak, kamu, özel sektör ve sosyal taraflar ve sivil toplumun iş birliği içerisinde gerçekleştirilebilecek uygulamalara yönelik pilot modeller geliştirilecektir. Ev içindeki bakım yükünün yoğun olarak kadınların üzerinde olmasının yarattığı sorunlar, uzun zamandır ILO’nun küresel ölçekte de gündemindedir. Bu durum, çalışma yaşamında kadınlar açısından çok boyutlu sorunlara yol açmaktadır. Öncelikle, kadınların istihdama katılımlarının sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Öte yandan, istihdama katılabilen kadınların, cinsiyete dayalı ücret açığı, mesleki ayrışma ya da ‘cam tavan sendromu’ gibi meslekte ilerlemelerine engel yaratan koşulların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunlara ilaveten, ücretli olarak bakım hizmetlerinde çalışanlar açısından –ki çoğunluğu kadınlardır- kayıt dışı, düşük ücretli, örgütsüz, iş sağlığı ve güvenliğinin gözetilmediği koşulların oluşmasına yol açmaktadır. Bu çok boyutlu sorun ancak sosyal diyalog ile multidisipliner bir yaklaşımla çözülebilir. Bir yandan, ev içinde bakım sorumluluğuna erkeklerin katılımının artması, diğer yandan aile üzerinde olan bu sorumluluğun yerine getirilmesinde devletin ve işverenin de katkısının sağlanması önemlidir.
Bu çerçevede, çalışma yaşamında bakım sorumluluğu olan kişiler için, ILO’nun 156 sayılı ‘Aile Sorumlulukları Olan Kadın ve Erkek İşçilere Fırsat ve Davranış Eşitliği Sağlanması Sözleşmesi’ ve 183 sayılı ‘Anneliğin Koruması Sözleşmesi’ bu konudaki uluslararası norm ve standartları ortaya koymaktadır. Ayrıca, 189 sayılı ‘Ev İşçileri için İnsana Yakışır İş Sözleşmesi’ ile de profesyonel olarak bakım hizmeti sunanların insana yakışır çalışma koşullarına erişimleri için önemli bir çerçeve tanımlamaktadır.
2018 yılında yayınlanan insana yakışır işlerin geleceği için bakım işleri konusundaki ILO Raporu, kadınların hem hane içindeki hem de çalışma yaşamındaki bakım rollerinin, kadınların insana yakışır koşullarda işlere erişebilmeleri için nasıl biçimlenebileceğine ilişkin çok kapsamlı önerilerde bulunmaktadır.
Rapora göre, toplum içerisinde ücretsiz bakım işine ilişkin görev ve sorumlulukların dağılımı, bu görevleri yüklenen kişilerin, bakım ekonomisi dışındaki ücretli çalışma hayatına katılım süreçlerini etkilediği gibi, bakım sektöründe çalışan kişilerin çalışma koşullarını da şekillendirmektedir.
Rapor, yürüttüğümüz programdaki ilgili faaliyetleri biçimlendirirken ön kabul olarak ele aldığımız beş maddeli bir çerçeve sunmaktadır. Bu çerçevenin temel önerileri, ücretsiz bakım işinin değerinin görünür kılınması, kadınlar üzerindeki ağır bakım yükünün azaltılması ve bu yükün aile içinde kadın ile erkek ve toplumsal düzeyde aile-devlet-işveren arasında yeniden ve daha adil bir şekilde dağıtılması, bakım çalışanlarının insana yakışır çalışma koşullarının teşvik edilmesiyle çalışma yaşamında yer almaları ve bakım çalışanlarının temsilinin, sosyal diyalog ve toplu sözleşme mekanizmalarındaki mevcudiyetlerinin güvencelendirilmesi biçiminde sunulabilir.

Çalışma yaşamında şiddet ve taciz
ILO 100’üncü Yıl Konferansı’nda kabul edilen Sözleşme ve Tavsiye Kararı’nda kadına yönelik taciz ve şiddet konusuna özel vurgu yapıldı. Kadına yönelik taciz ve şiddet tam olarak nasıl tanımlanıyor?
ILO, geçtiğimiz haziran ayında gerçekleşen 100’üncü Yıl Konferansı’nda, çalışma yaşamının insan merkezli geleceğine giden yolu tespit eden bir Birdirge’nin yanı sıra çalışma yaşamında şiddet ve tacizle mücadele edecek bir Sözleşme  ve eşlik eden Tavsiye Kararı’nı kabul etti.
Çalışma Yaşamı’nın Geleceği 100’üncü Yıl Bildirge’sinde, şiddet ve tacizden arınmış çalışma yaşamının ILO’nun öncelikli hedeflerinden birisi olduğu belirtilmekle birlikte, çalışma yaşamında şiddet ve tacize ilişkin tanımlar ve önlenmesi için önerilen kapsamlı mekanizmalar, 190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ve eşlik eden 206 Sayılı Tavsiye Kararı’nda yer almaktadır.
Sözleşme ve ilgili tavsiye kararı, herkesin, toplumsal cinsiyete dayalı olan da dahil, şiddet ve tacizden arınmış çalışma yaşamı hakkı için hazırlanmıştır. Sözleşme içinde hem ‘çalışma yaşamında şiddet ve taciz’ hem de ‘toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve taciz terimleri’ çok kapsamlı olarak tanımlamaktadır.
Sözleşmeye göre, çalışma yaşamında ‘şiddet ve taciz’ terimi; “fiziksel, psikolojik, cinsel veya ekonomik zararı amaçlayan, bunlarla neticelenen veya neticelenmesi muhtemel olan, bir defaya mahsus veya tekrarlanan, bir dizi kabul edilemez davranış ve uygulamaları veya bunlarla ilgili tehditleri, ifade eder ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve tacizi de içermektedir.” ‘Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve taciz’ terimi ise; “cinsiyet veya toplumsal cinsiyetlerinden dolayı kişilere yöneltilen, veya belirli bir cinsiyet veya toplumsal cinsiyetten olan kişileri orantısız şekilde etkileyen şiddet ve taciz anlamına gelir ve cinsel tacizi içerir.”
Sözleşme, her ne kadar çalışma yaşamındaki kadınlar özelinde hazırlanmış olmasa da, şiddet ve tacizin kadınların, iş gücü piyasasına erişimini, iş gücü piyasasında kalmasını ve ilerlemesini engelleyebileceğine özel vurgu yapmaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve tacizin, kadın ve kız çocuklarını orantısız şekilde etkilediğini kabul etmektedir. Sözleşmeyi tamamlayan Tavsiye Kararı ise kadın ve göçmen işçiler gibi belirli çalışan grupları için riskin daha fazla olduğu hususunun dikkate alınması gerektiğini dile getirmektedir.
Bu ifadelerde sözü geçen ‘toplumsal cinsiyete dair şiddet ve taciz’ ifadesinden, iş dışındaki alanları da anlamalıyız değil mi? Bu bağlamı biraz açar mısınız?
Sözleşmenin iş dışındaki alanları da kapsadığı, sözleşmedeki iş tanımının genişliği ve çalışma hayatı kavramını iş yerinin fiziksel sınırlarının ötesine taşıması bağlamında belirtilebileceği gibi, sözleşme ve ilgili tavsiye kararının ev içi şiddeti çalışma yaşamı ile ilişkisi bağlamında ele alması bu noktada çok önemlidir.
Sözleşme, ev içi şiddetin; istihdam, verimlilik, sağlık ve güvenliği etkileyebileceğini ve hükümetlerin, işçi ve işveren örgütlerinin ve işgücü piyasası kuruluşlarının ev içi şiddetin etkilerini tanıma, karşılık verme ve sorgulama konusunda, diğer önlemlerin bir parçası olarak, yardımcı olabileceğini belirtmektedir.
Sözleşme için uygulamaya yönelik bir yol haritası sunan Tavsiye Kararı; mümkün olduğunda ev içi şiddetin çalışma yaşamındaki etkilerini azaltmak için toplu pazarlık sürecinin kullanılması ve de izinler, esnek çalışma düzenlemeleri ve işten çıkarılmaya yönelik koruma ve ev içi şiddetin etkileri hakkında farkındalık artırma gibi uygulamaya yönelik önlemleri de ifade etmektedir.
ILO’nun kadınlara yönelik aldığı kararların, devlet ve işverenlere yaptırım gücü nedir?
Bilindiği gibi, üye ülkeler tarafından imzalanarak yürürlüğe sokulan ILO sözleşmeleri o ülkeler için bağlayıcı niteliktedir. Bu sözleşmelerin üye ülkelerin mevzuat ve uygulamalarına nasıl yansıdığı, Sözleşme ve Tavsiye Kararlarının Uygulanması Uzmanlar Komitesi tarafından düzenli bir biçimde izlenmektedir. Yıllık olarak yayınlanan Uzmanlar Komitesi raporlarında sözleşmelerin uygulanmasına ilişkin ILO görüşleri paylaşılmakta ve gerekli durumlarda üye ülkelere sözleşmelere uyum konusunda teknik yardım sağlanmaktadır.
Bu bağlamda da Türkiye’de, kadınlar için çok önemli içeriklere sahip iki ILO Sözleşmesi’nin onaylanmış olmasının gücü asla yadsınamaz. Bu sözleşmelerden biri, ‘eşit değerde iş için erkek ve kadın çalışanlar arasında ücret eşitliği’ vurgusu ile geliştirilmiş olan 100 sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi (1951)’dir. Bir diğeriyse, ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal inanç gibi özellikler bakımından yapılan iş veya meslek edinmede eşitliği yok edici etkisi olan her türlü ayrımcılığın yasaklanması gerektiğini belirten 111 sayılı Ayırımcılık (İş ve Meslek) Sözleşmesi (1958)’dir.

Ücret eşitsizliği
Kadın ve erkek çalışanlar arasındaki ücret eşitsizliği de dünya genelinde iş hayatının sorunlarından biri. Bu konuda adil bir düzene geçilmesi için ILO olarak ne tür adımlar atıyorsunuz?
19’uncu yüzyıldan bu yana çalışma dünyasının tüm aktörleri tarafından mücadele edilmesine rağmen sonlandırılamayan, kadın ve erkekler arasındaki ücret açığı meselesi 1919’dan beri sosyal adalet için çalışan ILO’nun da her zaman gündeminde yer almıştır. Bu konudaki en önemli adım elbette, 1967 yılında Türkiye’de de yürürlüğe giren 100 No’lu Eşit Ücret Sözleşmesi ve 90 No’lu tavsiye kararıdır. Ücretlerde hiçbir gruba karşı ayrımcılık yapılmaması gerektiğini ifade eden bu sözleşmede, ‘eşit değerde iş için erkek ve kadın çalışanlar arasında ücret eşitliği’ deyimi, cinsiyet esasına dayanan bir ayrım gözetmeksizin tespit edilmiş ücret hadlerini belirtmektedir.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan (SKA) biri olan İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme ile de cinsiyete dayalı ücret açığının ortadan kaldırılması ve eşit değerde işe eşit ücret verilmesi bir alt amaç olarak verilmiştir. Cinsiyete dayalı ücret açığının önlenmesi ve eşit değerde işe eşit ücretin verilmesinin sağlanması hedefi kapsamında, küresel düzeyde ILO, UN Women ve OECD’nin öncülüğünde ve hükümet, işçi, işveren örgütleri, özel sektör, sivil toplum kuruluşlarının ve akademinin temsilcilerinin katılımıyla Eşit Ücret Uluslararası Koalisyonu (Equal Pay International Coalition) kurulmuştur.
Bu kapsamda ILO, iki yılda bir düzenli yayınladığı ‘Küresel Ücretler Raporu’nun 2018/19 sayısını ‘Cinsiyete Dayalı Küresel Ücret Açığı’ teması ile hazırlamıştır. Raporun amacı, küresel düzeyde yaygın bir sorun olan cinsiyete dayalı ücret açığını tüm boyutları ile inceleyerek politika yapıcılara yönelik bütüncül politika önlemlerini ortaya koymaktır. Rapora göre, dünya genelinde cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği yüzde 18.8 olarak gerçekleşmektedir. Türkiye’de bu oran yüzde 12 seviyesindedir. Türkiye, yüzde 29.6 ile annelik ücret farkının yüksek olduğu bir ülke olarak göze çarpmaktadır. Bu bağlamda, ILO Türkiye Ofisi olarak ‘Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler’ programı altında Küresel Ücretler Raporu çerçevesinde bir infografik hazırlanmış ve farkındalık artırma amacıyla kamuoyu ve paydaşlarla paylaşılmıştır.
Yine bu program kapsamında, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle her sene kadın istihdamı konusunda farkındalık artırma amacıyla düzenlenen tematik konferans, 2019 yılında, ‘Kadın-Erkek Arası Ücret Açığını Anlamak’ başlığı altında gerçekleştirilmiştir.
2020 yılının ocak ayında TÜİK’le imzalanan iş birliği protokolü kapsamında da, Türkiye’de cinsiyete dayalı ücret açığının ve annelik ücret açığının, Hane Halkı İş Gücü Anketi (HİA), Gelir Yaşam Koşulları Anketi (GYK), Kazanç Yapısı Anketi (KYA) ve İdari Kayıtlar gibi farklı veriler aracılığıyla hesaplanarak karşılaştırılması yapılacaktır.


Diğer Haberler