Pandemi ile değişen moda endüstrisi: “Az daha çoktur”

15-08-2020

Pandemi ile birlikte, modaya yön veren lüks markalar üretim süreçlerini sürdürülebilirlik ekseninde yeniden gözden geçiriyor. Bunun en önemli çıktısı hızlı moda akımının tartışmaya açılması oldu. Pek çok büyük moda evi yılda sadece iki koleksiyon çıkaracağını açıkladı. Belli başlı büyük moda haftaları da yerlerini dijital şovlara bıraktı. Kısacası, moda dünyası yeniden yapılanmak üzere ‘reset’ tuşuna bastı.

Pudra rengi rahat kesimli pantolon ceket takım giymiş bir kadın model. Ayağında bir çift spor ayakkabı. Elinde bu sade görüntünün içinde parlak sarı rengiyle “Ben buradayım” diyen bir tote çanta...

Sosyal medyada kullanılan fotoğrafı açıklamak için şu cümleler kurulmuş: “Geri dönüştürülmüş, organik, bio-temelli ve sürdürülebilir materyallerden hazırlanmış bir koleksiyon; marka logosunun basılı olduğu sarı tote çanta Econyl rejenere naylondan üretilmiştir.” Şimdi görüntüyü ve cümleleri kafanızda birleştirin. Sizce model kim, marka hangisi? Muhtemelen kafanızda günümüzün farkındalığına uygun ‘doğal güzel’ bir model belirdi. Marka ise belki tamamen dijitalde doğup, büyümüş olabilir. Hedef kitlesinde de çevre duyarlılığına sahip gençler olduğu düşünülebilir. Ama cevap bunların hiçbiri değil, hatta yanından bile geçmiyor. Modelimiz bugün 82 yaşındaki oyuncu ve aktivist Jane Fonda, marka ise Off the Grid adında tamamen sürdürülebilir bir koleksiyon çıkaran Gucci.

İsimleri lüks ve şaşaa ile birleşmiş büyük moda evlerinden bu tür yaklaşımlar görmeye hazır olun. Artık dönem değişti. Doğaya duyarlılığın arttığı, tüketim şekillerinin tartışıldığı, özellikle Z kuşağında ikim aktivistlerinin ortaya çıktığı bir dönemde moda dünyası da ağır eleştirilerin altındaydı. Bu yeni bir haber değil. Ancak pandemiyle birlikte çevreye zarar veren ‘duyarsız’ tekstil üretim süreçleri ve gösterişli moda dünyası her zamankinden daha çok tartışmaya açıldı. Aslında sektörün kendisi durumu masaya yatırıp, ayak sesleri çoktandır duyulan esaslı değişim için kolektif bir adım attı.

Pandeminin ilk günleri
Lüks moda markalarının Covid-19’a verdiği ilk tepki, sağlık sektörünü desteklemek oldu. Hermès, Gucci, Dolce&Gabbana, Giorgio Armani gibi markalar, LVMH gibi çatı firmalar gerek sağlık ekipmanı üretimine geçerek, gerekse bilimsel çalışmalara maddi destek sağlayarak krizin çözümü için çalıştı.

Bu gayretler takdirle karşılansa da, salgının hızla büyümesiyle işin ekonomik boyutu derinleşti. Normal şartlar altında ilkbahar-yaz koleksiyonlarının arka arkaya sergilendiği, sanat eserinden farksız vitrinlerin ortaya çıktığı moda dünyasında deyim yerindeyse yaprak kımıldamadı. Evden çalışma döneminde Vogue dergisinin efsanevi yayın yönetmeni Anna Wintour bile evinde eşofman altıyla çekilmiş pozunu sosyal medyada paylaşmaktan çekinmedi.

Lüks markalar, ev giyimine yönelik ürünleriyle, üzerinde logolarının boy gösterdiği hayli pahalı maskelerle karşımıza çıktılar ama kapıda bekleyen köklü değişimle yüzleşmenin vakti artık gelmişti. Moda evleri birer ikişer koleksiyon azaltacaklarını, hızlı modaya uymayacaklarını, daha kaliteli ve uzun yıllar kullanılabilir kumaşlardan üretim yapacaklarını açıklamaya başladı.

Lüks moda evlerinin kararları
İlk olarak Yves Saint Laurent Eylül ayında gerçekleşmesi beklenen Paris Moda Haftası’na katılmayacağını bildirdi. Moda evi, koleksiyonlarını bundan böyle kendi yöneteceği plana göre ve günümüze uygun yaratıcılık içinde tanıtacak.

Onun ardından bu büyük değişikliğe ikinci destek Gucci’den geldi. Markanın kreatif direktörü Alessandro Michele Instagram’dan yaptığı açıklamada yılda yalnızca iki koleksiyon sunacağını, bu koleksiyonların çok daha eğlenceli ve özgür olacağını söyledi. Bu krizi bir sınav olarak gördüğünü söyleyen Michele, “Her şeyden önce ne kadar ileri gittiğimizi anladık. Pervasız davranışlarımız yaşadığımız evi yaktı. Kendimizi doğadan ayrı düşündük, onu gasp ettik, egemen olduk ve yaraladık” diye konuştu. Michele, bu sözlerini yazının başında sözünü ettiğimiz Off the Grid koleksiyonuyla somutlaştırdı.

Belçikalı moda tasarımcısı Dries van Noten, Vogue’a verdiği röportajda şöyle dedi: “Moda anlamını yitirdi ve müşterilerin saygısını kaybetti. Şimdi geriye dönüp, yaptığımız her şeye yeniden bakmalıyız, anlamlı olup olmadığını değerlendirmeliyiz. Bu zamana kadar uyguladığımız moda takviminin fonksiyonellikten ne kadar uzak olduğunu fark ettik. Bir koleksiyon mağazaya girdikten bir-iki ay sonra indirime giriyordu. Müşterinin henüz yaz bitmeden aldığı kışlık bir ürün, henüz giyemeden indirime düşüyordu. İndirim büyük bir çılgınlık halini almıştı. Sürekli yeni koleksiyon çıkarmak için büyük bir baskı vardı. Oysa yaratıcılığın olgunlaşması için zamana ihtiyaç var. Bunu, pandemiden dolayı sonbahar-kış koleksiyonlarının mağazalara girişinin Ağustos sonunu bulacağını anladığımızda fark ettik. Önce panik olduk, sonra fark ettik ki bu aslında sezon olarak hem müşteri hem bizim için çok daha uygun olacak.”

Ortak girişim: Yılda iki sezon
Aralarında Harvey Nichols, Tory Burch, Acne Studios, Dries van Noten, Beymen gibi lüks segmentteki marka ve tasarımcıların bulunduğu moda profesyonellerinin bulunduğu bir topluluk da ‘Moda Endüstrisine Açık Mektup’u imzaladı (forumletter.org).

İmzacılar, içinde bulunduğumuz dönemi ‘çetin’ diye nitelemekle birlikte, sektörün basitleşmesi ve sürdürülebilir olması adına fırsat olarak görüyor. Mektupta öngörülen bazı adımlar şöyle:

• Sonbahar-kış sezonunu tekrar kış sezonuna (Ağustos-Ocak),  ilkbahar-yaz sezonunu tekrar yaz sezonuna (Şubat-Temmuz) çekmek,

• İndirimleri sadece sezon sonlarıyla sınırlamak (Ocak ve Temmuz ayları), böylece tam fiyattan satışları artırmak,

• Daha az gereksiz ürün üretmek ve daha az atık çıkarmak,

• Daha az seyahat etmek ve moda haftası takvimlerini gözden geçirmek.

Dijital şovlar
Tüm bunlar konuşulurken büyük paralar harcanan, binlerce kişinin oradan oraya seyahat etmesine, uçağa binmesine ve elbette fiziken bir araya gelmesine yol açan moda haftalarının akıbeti de tartışma konusu oldu. Salgının İtalya’yı sardığı Şubat sonunda Giorgio Armani yeni koleksiyonunu izleyicisiz boş bir salonda gerçekleştirip, görüntüleri servis ettiğinde yeni şovların nasıl olacağı hakkında fikir sahibi olmuştuk. Sonrasında Haziran’da Londra, Temmuz’da Paris Haute Couture ve Milano Moda Haftaları dijital düzenlendi. Dijital şovlar “Böyle de olabiliyormuş” dedirtse de özellikle Paris Haute Couture haftasında incelikle hazırlanmış kıyafetleri ekran aracılığıyla görmek, kimi moda yazarları tarafından durumun ruhuna ve masalsılığına aykırı bulundu.

McKinsey & BoF Raporu: Modanın Durumu 2020
Moda markalarının içinden geçtiği sürece ışık tutan bir de rapor yayınlandı. Nisan 2020 tarihli ‘Modanın Durumu 2020’ adlı bu rapor, medya kuruluşu Business of Fashion (BoF) ile araştırma şirketi McKinsey&Company’nin ortak çalışması. Raporun bazı önemli notları şöyle özetlenebilir:

• Global moda şirketlerinin yüzde 56’sı 2018’de sermaye maliyetlerini kazanamamıştı. Önümüzdeki 12 ila 18 ay içinde, yüksek sayıda moda firmasının batacağı öngörülüyor.

• Tekstil sektörünün düşük maliyetli iş gücü bulabildiği Bangladeş, Hindistan, Kamboçya, Honduras ve Etiyopya gibi üretim merkezlerinde uzun süreli işsizlik, açlık ve hastalık demek.

• Koronavirüs bir yandan da moda sektörüne yenilenme ve endüstrinin değer zincirini yeniden şekillendirme fırsatı sunuyor.

• Dijital dönüşüm, sezona uygun satış, zamansız tasarım, indirimlerin azaltılması gibi konuların gündeme gelmesi zaten kaçınılmazdı. Pandemi bunları sadece hızlandırdı ve aciliyetini hatırlattı.

• Bu dönem, birbirine rakip firmalar için bile iş birliği zamanı. Hiçbir şirket pandemiden tek başına çıkamaz. Fırtınayı göğüslemek için moda sektörünün oyuncuları birbirleriyle bilgi, strateji, araştırma paylaşmak zorunda. Markalar, tedarikçiler, taşeronlar ve mal sahipleri engelleri aşmak için el ele vermeli.

• Sosyal mesafe, dijital kanalların önemine her zamankinden fazla dikkat çekti. Bu taraflarını güçlendirmeyen şirketler uzun vadede bunun acısını çekecek. Tüketicilerin bu alandaki talepleri devam edecek, markalar buna uygun olarak harekete geçmeli.

• Darwin’in Evrim Teorisi’nde olduğu gibi kriz, zayıfları yok ederken, değişime pandemiden önce başlamış güçlü şirketleri cesaretlendirecek.

• Lüks sektöründe tüketicilerin, 2008 ekonomik krizinde gördüğümüz gibi gerçekten kaliteli ve zamansız parçalara yönelmesi bekleniyor. Çoğu tüketici, yatırımlık minimalist ürünleri talep edecek.

• Sürdürülebilirlik değerleri odakta olacak; materyalizm, aşırı tüketim ve sorumsuz iş modelleri üzerinde kutuplaşmaya varan tartışmalar çıkacak.

Özellikle lüks moda sektöründe kartlar yeniden dağıtılıyor. Tam dönüşüm ve değişim için ise yüksek hacimli markaların da bu harekete dahil olmaları şart. Ancak Business of Fashion (BoF) Yayın Yönetmeni İmran Amed’in de dediği gibi şu an yaşananlar moda dünyası için bir ‘var oluş krizi’. Bu yüzden hareketin domino taşı etkisiyle, zincirin tüm halkalarını etkilemesi kaçınılmaz görünüyor.


Diğer Haberler