Odak noktası, “katma değerli” ürünler yapmak
Türk el sanatları ve kültürünün yanı sıra gündelik yaşamın içinden ilham alan ve üretimlerinde el emeğine, özellikle de terziliğe büyük önem veren Selen Akyüz, kendinden önceki jenerasyondan büyük destek görürken, kendisinden sonraki jenerasyona da mihmandarlık yapıyor.
Röportaj: Alper Etiş
Önce İstanbul Moda Akademisi’nde, ardından Milano’da Ermenegildo Zegna, Costume National gibi uluslararası markalarla işbirliği içinde bir kurum olan Istituto Marangoni’de moda eğitimi aldı Selen Akyüz. Erkek giyimi üstüne kurduğu kariyerinde bir önceki jenerasyonun desteğini aldı. Kısa sürede geliştirdiği vizyonunu yeni yetişen tasarımcı adaylarıyla paylaşmaktan da imtina etmiyor. Kapalı Çarşı’dan kumaşlar, kilimler, geleneksel deri parça işlenme teknikleri gibi birçok unsur, Akyüz’ün çalışmalarında bu coğrafyanın değerlerinin bulunduğunu gösteriyor. Global vizyonuyla % 100 Made in Türkiye etiketli tasarımlarını uluslararası butiklerde görmemizse an meselesi.
2018’de kurduğunuz markanızla el yapımı ve lokal artizan işlerden faydalanıyorsunuz, şimdiye dek hangi koleksiyonunuzda hangi coğrafyadan etkilenip hangi tekniklerini kullandınız?
2018/2019 Kış koleksiyonum olan “Rugs and Roll”da, Türk halı ve kilim motiflerini 70’lerin Rock and roll anlayışıyla birleştirdim. Kilim sembollerimiz Zonguldak’ta yaşayan kadınlarımız tarafında tel kırma tekniğiyle üretilip, süzene nakışlarla birlikte koleksiyonun bütününe harmanlandı. Deri parçaların tabaklanma teknikleri oldukça gelenekseldi. Koleksiyona ait kumaşların tümü, Kapalı Çarşı’daki geleneksel kumaşların hâlâ el tezgâhlarında dokunduğu kumaşçılardan alındı. Benim için çok özel ve anlamlı bir koleksiyondu. Koleksiyonun çekimleri yine Kapalı Çarşı’daki çeşitli mekânlarda yapıldı.Geçtiğimiz Moda Haftası’nda sergilediğiniz koleksiyonda (Sonbahar/Kış 2022), hangi iplikleri ve dokuları ön plana çıkardınız?
Son üç yıldır, yün bazlı, yün içerikli ya da yün karışımlı kumaşlarla çalışıyorum. “Sonbahar-Kış 22” koleksiyonuma ait tüm parçalar “virgin wool”, elle pliselenmiş naylon bazlı teknolojik kumaşlar, saf ipekler ve suni deri parçalardan oluşuyor. Tüm kumaşlarım, alanlarında en iyi olan yerli firmalardan.
Türkiye’de tasarımcı olmanın avantajını hangi üretim safhasında fark ettiniz?
Türkiye hammaddenin yanı sıra kumaş ve aksesuar açısından çok geniş bir yelpazeye sahip. Fakat tasarımcı olarak butik üretim yaptığımız ve metrajlarımızın tutmadığı gerekçesiyle çoğu zaman iyi kumaşçılara ve aksesuarcılara erişemiyoruz. Dolayısıyla bu geniş yelpazede bize kapılarını açan firma sayısı oldukça kısıtlı. Türkiye’de bağımsız bir tasarımcı olmanın en önemli avantajı, dünyadaki hammadde ve işçilik fiyatlarına kıyasla bu ülkenin daha elverişli bir ortamının olması. Bu da bize daha fazla katma değerli iş çıkarmak için alan tanıyor. Londra ve Milano’dan birçok tasarımcı arkadaşım, Türkiye’ye gelip numune ve üretim yaptırıyor.
Erkek giyim tasarımcısı olarak başladığınız kariyerinizde birkaç parçayla kadın giyimine de el atmış görünüyorsunuz. Bu hamlenizi anlatır mısın?
Aslında eğitim ve kariyerim komple erkek giyime dayanıyor. Erkek giyim tasarımcısı olmaktan dolayı gururlu ve mutluyum. Fakat çevremden sürekli neden kadın koleksiyonları da yapmıyorsun sorusunu duymaktan çok yorulduğum bir noktada, SS22 koleksiyonumun ruhuna uyduğu için kadın koleksiyonuyla erkek koleksiyonumu birleştirip, kadın ve erkeği ortak bir estetik anlayışında buluşturdum.
Zamansız olabilecek parçalar tasarlarken üretim kalitesini nasıl yüksek tutuyorsunuz?
Tüm koleksiyon parçalarımın altında çok ciddi bir terzilik anlayışı var. Her biri terzilik sistemiyle dikiliyor, hazır giyimden oldukça uzak. Tasarımları hazırladıktan sonra doğru kumaş ve gramaj seçimleriyle başlıyorum. Her bir kumaş tasarımlarına uygun olarak farklı türde laminasyonlara giriyor. Kalıplarımı dahi terzilik usulü çıkartıyorum. Alanında uzman yerel terzilerle çalışıyorum. Odak noktam katma değerli ürünler çıkarmak.
Made in Türkiye etiketli Selen Akyüz tasarımlarını nereye taşımayı hayal ediyorsunuz?
Şu an yurtdışına açılmak, bence her zamankinden daha zor. Üretim ve tedarik zinciri tüm dünyada değişiyor, danışmanlık verdiğim firmaların dış ticaret departmanlarıyla bu alanda bilgi paylaşımı yapıyoruz. Bir tasarımcı markası olarak hedefim hiçbir zaman çok fazla satmak olmadı. Dünya çapında girmek istediğim bazı mağaza zincirleri var tabii, Corso Como 10 ve Dover Street Market gibi... Türk terzilik usulünü bozmadan “Mens Couture” parçalarımı % 100 Made in Türkiye olarak, butik yerlerde görmeyi hedefliyorum.
Tekstile ve modaya olan ilginizi ilk ne zaman fark etmiştiniz?
İlgim her zaman vardı. Babaannem enstitünün yetiştirdiği ilk mezun kadın terzilerden biriydi. Bütün çocukluğum onun diktiği ürünlerle geçti. Fakat meslek olarak tercih etmem, lisenin son yıllarına dayanıyor. Lisede fen okudum ve genetik mühendisi olmak istiyordum. Sanırım hayatımı laboratuvardan çok atölyelerde geçirmek istediğime karar verdim.
Tasarımda lokal olanın global sahnede daha da değerlenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Tasarım serüveninizde bu nasıl bir rol oynuyor?
Globali çok iyi takip edip, lokal tüm unsurları globale taşımanın büyük bir değer yarattığına inanıyorum.
Moda Haftası’nda bir önceki jenerasyon tasarımcıların sizi ne kadar içten desteklediğini görmüştüm, buradaki kreatif çevreyi özetler misiniz?
Benden alt jenerasyonun çok daha donanımlı ve farkındalıkla gelebilmesine katkıda bulunmak için üç yıl boyunca İstanbul Moda Akademisi’nde ders verdim. Marangoni’de öğrendiğim bütün proje geliştirme yöntemlerini, bir projeyi temelden nasıl ele alacağımızı ve onu nasıl katma değerli bir koleksiyon haline getirebileceğimizi anlattım. Çok yetenekli ve istekli birçok öğrencim vardı ve onları desteklemekten çok keyif alıyorum. Sanıyorum aynı duyguları, benden önceki jenerasyon da benim için taşıyor. Gerçekten birçok Türk tasarımcı pek çok konuda birbirlerini destekliyor. Bütün bilgi birikimimizi ve tedarikçilerimizi sürekli birbirimizle paylaşıyoruz.