Giyilebilir illüstrasyon: Rumisu

18-07-2019

İki kız kardeş Deniz ve Pınar Yeğin’in kurduğu Rumisu markasının şöhreti çoktan Türkiye’yi aştı. İpek ve koton kumaşlar üzerine dijital baskı yoluyla geçen çocuksu ve coşku dolu illüstrasyonların ilham kaynağı kimi zaman bir masal, kimi zaman bir sergi ya da kitap. Pınar Yeğin, markanın doğuş hikâyesini, nasıl çalıştıklarını ve nelerden etkilendiklerini anlattı.

Rumisu beş yılı geride bıraktı. Markalar açısından çok kısa bir süre bu. Ama siz şimdiden hem Türkiye’de, hem yurt dışında hızlı ve sağlam bir şöhret yakaladınız. Planlı bir rota mıydı bu, yoksa her şey kendiliğinden ve bir anda mı oldu?
İllüstrasyonlarımız ve tasarımlarımızla mümkün olduğunca geniş bir kitleye ulaşmak ve onlarla hikâyelerimizi paylaşmak için yola çıktık. Dolayısıyla, planlı bir rota olarak kabul edebiliriz bu durumu. Ama tabii ki hiçbir şey bir anda olmuyor. 2013’ten bu yana hem yurt dışında hem yurt içinde her sene farklı satış etkinliklerine ve fuarlara katılıyoruz. Ne mutlu bize ki attığımız her adım, önümüzde yeni kapıların açılmasına olanak verdi ve bugüne ulaştık. Takipçilerimiz Japonya, Tayvan, Güney Kore, Avustralya gibi dünyanın pek çok farklı noktasından tasarımlarımıza ulaşabiliyor.
İnternet sayfanızda şöyle deniyor: “Rumisu 2013 senesinde, iki kız kardeş; Deniz ve Pınar’ın, tasarıma ve illüstrasyona olan merak ve heyecanlarını, hayatı çok da ciddiye almayan üsluplarıyla kendi dillerine tercüme ediş şekilleri olarak doğmuş.” Hayatı çok da ciddiye almayan üslup, bize sizinle ilgili ne anlatıyor ve bu anlayış tasarımlarınıza nasıl yansıyor?
Bu üslup çizimlerimizde ele aldığımız konularda, kullandığımız renklerde ve naif çizim tarzımızda hissedilebiliyor. Her bir fularımız aslında kendi içerisinde bir hikâyeden oluşuyor. Bu hikâyeler canavarlarla, mükellef bir masa etrafında kutlanan bir doğum günü partisi ya da evlat edindiği ejderhayla türlü maceralar yaşayan bir kız çocuğunu anlatabiliyor. Normalde ipek bir fuların üstündeki desenden beklemeyeceğiniz bir durum bu. Çizim tarzımız ağır değil ve çocuksu bir coşkuyla, tüm çılgın renkleri büyük keyifle kullanıyoruz. Tüm bunlar bir araya geldiğinde ortaya çıkan tasarım da haliyle çok ‘ciddi’ bir ürün olmuyor. Ama pek çok müşterimizin, çalıştıkları ‘ciddi’ ortamlara -genellikle banka ve finans sektörü- neşe katmak için tercih ettikleri bir aksesuar haline gelmiş durumdayız.

Rumisu: Anadolu’dan gelen
Sanırız çok sorulmuştur ama Rumisu adına nasıl karar verdiniz, hikâyesi nedir?
‘Rum-i’ kelimesi ‘Rum diyarından’, Anadolu’dan gelen’ veya bu bölgelere ait olanı ifade etmek için kullanılmış. İkimiz de bu topraklarda doğup büyüdüğümüz için projemizin isminde bunu bir şekilde paylaşmak istedik. ‘Su’ ekini ise, hem ikimizin de isimlerinin anlamı su ile alakalı olduğundan, hem de projemizin ‘su gibi akması’ isteğimizi dile getirmek için ekledik.
Deniz tasarım, siz ise ekonomi ve işletme eğitimine sahipsiniz. Markanız için harika bir kombinasyon. İkiniz arasındaki iş dağılımı nasıl gerçekleşiyor?
Akademik geçmişlerimizi okuyan herkes aramızdaki iş dağılımının aldığımız eğitimler doğrultusunda olduğunu zannediyor. Ama aslında durum hiç de öyle değil. Deniz, tasarımın yanı sıra şirketin stratejik yönetim ve işleyişinden de sorumlu. Ben ise bir yandan Rumisu için tasarım yaparken bir yandan da seramik konusunda sanatsal çalışmalarımı sürdürüyorum. Rumisu’nun bugünkü başarısında Deniz’in emeği ve rolü kesinlikle daha büyük.
Aile işiniz de tekstil. Bu ortamın içinde büyümek, markanızı kurarken ne tür avantajlar sağladı?
Aile işimiz tekstil olmasına rağmen bu, sektörün çok farklı bir alanında idi. Bize genel tekstil camiasını tanımış olmanın dışında, şu anki konumuz olan ‘ipek üzerine dijital baskı’ konusunda pek avantaj sağladığını söyleyemeyiz. Öğrendiğimiz her şey şu ana kadar edindiğimiz acı ve tatlı deneyimlerle oldu.

İlham kaynakları
Rumisu özellikle ipek kullanımı ve başka bir yerde bulamayacağımız desenleriyle öne çıktı. Desenleri nasıl oluşturuyorsunuz, kimin elinden çıkıyor ve nelerden ilham alıyorsunuz?
Desenler ikimizin elinden ortaklaşa çıkıyor. Koleksiyonlarımızı hazırlarken ana temamıza beraber karar veriyoruz. Ana fikrin altında yer alacak hikâyelerimize karar verirken birbirimize hiç karışmıyor, her ‘Rumisu’ parçasının giyilebilir illüstrasyon niteliğinde olabilmesi ve dolayısıyla keyifle ortaya çıkması için kendimize gerçek bir özgürlük tanıyoruz. Sonrasında çizimi fulara yerleştirme, renklerine ve ucundan sallanacak tığ işi karakterlerin detaylarının seçimine konuşarak, birlikte karar veriyor ve ilerliyoruz. İkimizin dili, çizim tarzı birbirine oldukça yakın olsa da, dikkatle bakıldığında farklı kişilerin elinden çıktığı görülebiliyor. Fakat her zaman birbirimizi tamamlama durumu oluyor ki bundan çok memnunuz.
Ana temamızın ilham kaynakları ise epey çeşitli. Okuduğumuz kitaplar, sevdiğimiz masallar, çıktığımız seyahatler, gezdiğimiz müzeler, evlerimizi paylaştığımız evcil hayvanlarımız, hayatımıza yön veren olaylar, arkadaşlarımızın çocuklarının oyuncakları... Bunlar hep bize malzeme. Geçen sene koleksiyonlarımızdan biri ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ isimli, ikimizi de çok etkileyen bir kitaptı örneğin. Şu an paylaşmakta olduğumuz koleksiyon ise bizi çok etkileyen bir minyatür sergisini gezdikten sonra şekillendi.
Kumaş seçiminiz de Rumisu takipçilerini etkileyen başlıca faktörlerden. İpek ve koton çalışıyorsunuz. Kumaşlarınızı nereden tedarik ediyorsunuz?
Kumaşlarımızı, baskılarımızı gerçekleştiren üretici ortaklarımızla beraber tedarik ediyoruz. Bazen yurt içinden, bazen de yurt dışından. Bizim için önemli olan, kumaşımızın kalitesi ve bize zamanında teslim edilebilmesi. Tercih ettiğimiz kalitedeki kumaşları yurt içinde bulamadığımızda, yurt dışına yönelmemiz gerekebiliyor, çünkü yeniden üretim için üreticilerin bizden talep ettiği minimum üretim miktarları bizim için çok yüksek kalabiliyor ya da termin tarihleri tutmayabiliyor.

Şöhret yurt dışına nasıl yayıldı?
Koleksiyonlarınız kısıtlı bir çerçevede ilerliyor. Şal, bandana, gömlek gibi… Modelleri genişletme fikriniz var mı, yoksa butik bir anlayışla mı devam edeceksiniz?
Her zaman desen odaklı bir marka olma konusunda kararlıyız. Ürün gamımızı ileriye dönük genişletme gibi bir hedefimiz olmasına karşın, kalite ve ürün dağıtımı gibi konularda her şey içimize sinmeden adım atmıyoruz. Bu yüzden “Ar-Ge süreçlerimiz biraz uzun” diyebiliriz. Ama henüz paylaşmadığımız pek çok projenin alt yapısını oluşturmak için ciddi çalışma ve hazırlık içerisindeyiz.
Çok genç bir marka olmanıza rağmen, şimdiden Monocle, Vogue US gibi hatırı sayılır uluslararası yayınlarda yer aldınız. Kendileri mi buldular sizi? Şöhretiniz nasıl yayıldı?
Yurt dışında katıldığımız fuarları uluslararası basın yayın organlarının yazarları, temsilcileri ve ünlü ‘blogger’lar da geziyor. Farklı gördükleri, ilgilerini çeken tasarım ürünleri hakkında bilgi topluyorlar, sorular sorup, içerik üretiyorlar. Kısacası “Onlar bizi buldular” diyebiliriz.

“Genç tasarımcılara destek şart”
Müşterileriniz genellikle kimlerden oluşuyor?
Kalbinde bizim gibi çocuksu bir coşkuyla dolaşan ve hayatını renklendirmeyi isteyen herkesi müşterimiz olarak kabul ediyoruz. Gerçekten de bizden alışveriş eden pek çok müşterimiz, fularlarını anneleri, anneanneleri ve hatta –söz konusu ürün koton bandana veya ipek mendil ise- kızları ve kocaları ile paylaşmak durumunda kaldıklarını anlatıyorlar. Haliyle, bunları duymak bizi inanılmaz mutlu ediyor.
Türkiye’den dünyaya sizin gibi daha çok markanın açılması için ne yapmak gerek?
Genç tasarımcılara ve markalara daha fazla pazarlama desteği gerekiyor. Eskiden yurt dışı fuarlara katılım için ciddi destekler vardı, gerçi bunları da alabilmek için yoğun bir evrak ve kırtasiye takibi yapmak ve sonrasında sabırla beklemek gerekiyordu. Ama bu desteklerin oranları giderek düşürülüyor ve hatta bazı önemli fuarlar kapsam dışı bırakılıyor. Bu çok üzücü bir durum. Şu an pek çok tasarımcı yarattıklarını yurt dışına bu yüzden taşıyamıyor, yurt içine sıkışıp kalıyor. Bu konuda acilen atılması gereken çok ciddi adımlar var.


Diğer Haberler