Baksı’dan Çoruh’a zamansız keşifler
Baksı Müzesi, bulunduğu tepeden dünyayı kucaklayan, ürettiği yaşam enerjisiyle umut ışığı yakan, seyirlik bir müze olmaktan çok insanların hayatına dokunan barışçıl, üretken ve samimi bir yer. Çağdaş sanat eserlerinden geleneksel el sanatlarına uzanan zengin koleksiyonuyla sanatseverler için bir mabet olan bu müze, Çoruh Nehri’ne hâkim konumuyla doğaseverler için de bir nefes alma durağı. Özellikle bahar aylarında tabiat şenlenmiş, Çoruh da coşmuşken…
Erzurum Havalimanı’ndan Bayburt’un Bayraktar Köyü’ne doğru yol alırken boşluk hissinin bu derece yoğun olacağını kestiremiyor insan. Boşlukta uzanan yollar, sanki ağaç yeşermez, ot bitmezmişçesine kıraç tepeler ve alabildiğine boş, bomboş bir gökyüzü… Yolun akışına kapılıp giderken etrafınıza yayılan tüm bu boşluğun yavaş yavaş sizi hafiflettiğini de hissediyor; fazlalıklarınızı ata ata finale doğru ilerliyorsunuz. Birkaç saat sonra uzaktan bir noktayı andıran Baksı Müzesi, Bayraktar Köyü’nün bir tepesi üstünde yükselip yol boyunca aşinası olduğunuz o boşluğu hem fiziksel hem de duygusal olarak doldurmaya başlıyor… Bulunduğu coğrafyanın iklimini her anlamda değiştiren bir müze Baksı Müzesi. Sadece bulunduğu coğrafyanın dersek, biraz haksızlık etmiş oluruz. Zira Baksı’nın bulunduğu tepeden tüm ülkeye 20 yıldır ezberleri bozan, gülümseten, iyileştiren bir enerji yayılıyor. Öncelikli olarak “sanatın merkezde kalmasına itiraz eden”, “sanatsal bir direniş” olarak karşımıza çıksa da bir sanat kurumu olmasının dışında hayatta pek çok karşılığı var Baksı’nın. Müzenin bulunduğu tepede geçmişi görebilirsiniz. Çünkü bir zamanlar gurbetteki babalarının yolunu gözleyen çocukların öyküsüdür Baksı. Bu tepede aynı zamanda barışı görebilirsiniz. Çünkü “yargılayan” ve “sınıflandıran”; “alt”, “üst” diye ayıran bir bakış açısını tümüyle reddeden bir felsefesi var müzenin. Bu felsefenin odağında ise yalnızca insanı ve hayata değer katma çabasını görürsünüz. O değer ise öyle çok uzaklarda, büyük başarılarda, ileri hedeflerde değil; çoğunlukla bu topraklarda, gündelik hayatımızın içinde, bize ait olanda… Hepsiyle birlikte bu tepede umudu da görebilirsiniz. Çünkü herkesin “daha iyi bir hayat” için gitmek istediği bir şehirde yeniden hayata tutunabilmenin karşılığıdır Baksı. Atölyeleriyle, projeleriyle, bahçeleriyle durmadan üreten, durmadan dönüştüren müze, yolun bittiği yerde hayallerin bitmediğini inatla hepimize hatırlatıyor…
Şifa veren bir Şaman…
Adını, içinde bulunduğu köyden alan Baksı, Kırgız Türkçesinde “şaman” demek; yani şifa veren, koruyan, kollayan kişi anlamına geliyor… Bu bir tesadüf değil elbette. Şaman izlerinin, köyün uzak geçmişinden geldiğini düşündüren bazı ritüeller günümüzde de gözlemleniyor hâlâ. Zaman içinde “Bayraktar” olarak anılmaya başlayan köyün kaderini, Anadolu’daki pek çok köyde olduğu gibi göç belirlemiş. Bayburt’ta son 20 yılda ekonomik sebeplerle yaşanan yoğun göç, köyde hem insan hem de kültür kaybına sebep olmuş. Nüfus azalınca vaktiyle köyün geçim kaynağı olan el sanatları da unutulur hale gelmiş. Geleneksel mimari de çağın beton gecekondularına yenik düşmüş. Bu durum elbette müzenin kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın hayatında da etkili olmuş. Çocukluğunu sürekli göç veren ve giderek yalnızlaşan yerde, müzenin şu anda bulunduğu tepeden sevdiklerinin yolunu gözleyerek geçiren Koçan, bir zaman sonra da buralardan giden o gurbetçiler arasına katılmış. Yıllar sonra Baksı’ya dönüşü ise beraberinde Baksı Müzesi’ni getirmiş. Babasının yolunu gözlediği tepeye müzeyi inşa eden Hüsamettin Hoca’nın, “Babam iki yılda bir gelebildiği köyüne döndüğünde her şey o kadar güzeldi ki, bir defa da ben dönmek istiyorum diye düşündüm,” sözleri, “gitmenin ve kalmanın” bütün hikâyesini özetliyor aslında. Dönüş o dönüş tabii… Sonuç olarak bugün Bayraktar Köyü’nün bir tepesinde göçe karşı, kültürel erozyona karşı, sanatın merkezde olmasına karşı, kadının evde kalmasına karşı, çocuğun sanatsız büyümesine karşı, turizmin popüler trendlerin tekelinde olmasına karşı koca bir itiraz gibi dimdik ayakta duruyor Baksı Müzesi. Üstelik bu müze sadece ülkenin değil, Avrupa’nın da en iyi müzelerinden biri. Nitekim 2014 Yılı Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nü alarak bu durumunu tescillemişti. Şimdi insanlar için yaşam, başka müzeler içinse ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
Gündüzü ayrı, gecesi ayrı güzel
Bulunduğu konum ve şaşırtıcı mimarisiyle kimi ziyaretçiler için daha yolun başında çarpıcı bir etki yaratıyor Baksı Müzesi. Bu etki, müzede de uzunca bir süre devam ediyor. Çoruh Nehri’nin kıvrıla kıvrıla aktığı vadiyi tepeden izleyen müzenin bostanlara, taş evlere, sergi mekânlarına, çiçeklere, ağaçlara ve hesap edemediğiniz köşelerde karşınıza çıkacak heykellere açılan yolları, her adımda insana iyi ki buradayım dedirtiyor. Vadi manzarasına eklenen bir denizaltı gördüğünüzde, ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız. Sabah uyanıp odanızdan çıkarken, etrafta dolanırken, dinlenme alanlarından birinde soluklanırken yahut günü batırırken beş duyunuz da iş başında olacak…
Müzenin gündüzü bu kadar güzel de gecesi farklı mı sanki? Bütün bu saydıklarımızın, akşam karanlığında yıldızlarla donanmış bir gökyüzüyle kaplı olduğunu düşünün? Kimi zaman size göz kırpacak, kimi zaman başınızın üstünde kayacak, olanca ışıklarıyla parlayıp gözünüzü alacak yüzlerce, binlerce, belki milyonlarca yıldız… İster bol bol dilek tutun, ister bu anlarda sadece gökyüzünü izleyip doğayla ve kendinizle baş başa kalın. Hepsi için de şanslısınız! Bugüne dek ağırlıklı olarak araştırmacı, eğitimci, sanatçı ve gezginleri ağırlayan Baksı konukevleri, tatil kavramına daha geniş bir pencereden bakanlar, büyük şehrin kaosundan kaçıp arınmak isteyenler ve doğayla iç içe olmayı tercih edenler için tam yerinde bir seçenek. Burada geçireceğiniz günlerde, Baksı Müzesi’nin bölgenin kültür ve doğa turizminde gelişimini kendine görev edinmiş olmasının ne kadar da yerinde bir karar olduğuna muhtemelen siz de hak vereceksiniz.
Bayraktar Köyü müzeye zaten 15-20 dakikalık yürüyüş mesafesinde, gidip mutlaka misafir olun. Yürümeyi seviyorsanız etrafta pek çok patika var. Tepelerden aşağı kendinizi bıraktığınızda Çoruh’a uzanabilirsiniz. Özellikle doğa severler için Mayıs ve Haziran ayları tam bir görsel şölen zamanı. Baksı’ya gelmişken Huykesen Ağacı’nı ziyaret etmeden dönmek olmaz. Şaman inancına göre ağaca çaput bağlamak, doğanın iyileriyle (ruhlarıyla) iletişim kurmak demek. Bölgede hâlâ süregiden bu geleneğin sembolü ise Huykesen Ağacı. Her bir dalından rengârenk çaputların salındığı bu ağaç, bazen kötü huyların kesilmesi, bazen de iyiliklerin ve güzelliklerin gelip dileyenini bulması için kollarını açmış ziyaretçilerini bekliyor. Siz de bırakın içinizden geçen şeyi Huykesen’e, o sizi anlayacaktır.
Söz konusu Bayburt ve Çoruh olunca, doğa sporları için de bir parantez açmak gerekiyor. Bildiğiniz üzere rafting tutkunları için Çoruh’un dünya ölçeğinde gördüğü bir ilgi söz konusu. Rafting, kano ve nehir kayağı sporları için biçilmiş kaftan olan bu nehir, her yıl farklı ülkelerden macera tutkunlarını ağırlıyor. Zengin florası ve yaban hayatıyla da ziyaretçileri kendine çeken Çoruh, akıp gittiği vadiler boyunca tarihi ve kültürel kalıntıları da izleme şansı sunuyor. Dilerseniz 106 kilometreyi bulan Bayburt -İspir arasındaki ilk parkurda, kendinizi sınayabilirsiniz. Güçlük derecesi 2-3 olan parkurda kamp yapma şansınınız da var…
Tarihi, kültürü ve mutfağıyla Bayburt’u keşfemekse bir başka seçenek. Bayburt Kalesi ve Saat Kulesi, Sırakayalar Şelalesi, Aydıntepe Yeraltı Şehri, Çımagıl Mağarası, Korgan Köprüsü ve Dede Korkut Kümbeti’yle bu küçük şehir seve seve merakınıza talip olur.
Gelenekselle modern, sanatla zanaat bir arada…
Gelelim müzenin koleksiyonuna… Baksı, çağdaş sanat eserlerinden yerel yapıtlara, tarihsel olduğu kadar etnografik açıdan da önemli eserler içeren hatırı sayılır bir koleksiyona sahip. Üstelik de neredeyse tamamı sanatçı bağışlarından oluşuyor. Her türlü sınıflandırmaya karşı çıkan müzede gelenekselle çağdaş, sanatla zanaat, doğalla endüstriyel, aynı çatı altında birlikte nefes alıp veriyor. Tıpkı hayatın kendisinde olduğu gibi…
Ana bina ve Depo Müze’de karşımıza çıkan koleksiyonda iki grup eser bulunuyor: Birinci grupta Ömer Ali Kazma, Murat Morova, İnci Eviner, Mustafa Ata, Bubi, Gülsün Karamustafa gibi günümüz sanatının önemli isimleri yer alıyor. Bu grubun yanı sıra Elif Süsler, Sena Arcak, Şenay Kazanova, Ali İbrahim Öcal, İbrahim Koç, Özlem Şimşek Esin, Borga Kantürk, Çağrı Saray gibi genç kuşak sanatçıların yapıtları da sergileniyor. Geleneksel sanatlar bölümü ise şifa tasları, Ah Minel Aşk, Eshab-ı Kehf, kahve resimleri, yerel çömlekçilik, camaltı ve işleme ve taş baskı örneklerinin içinde bulunduğu geniş bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor.
2021 yılının Ağustos ayında kuruluşunun 20. yıldönümünü bir dizi etkinlikle kutlayan müze, son olarak 9 sanatçının eserlerinden oluşan “Kıraçta Heykel” sergisini misafirleriyle buluşturdu. Baksı’nın 65 yıldır değişme uğramadan kalmış tepelerinde yükselen heykellerle ziyaretçileri şaşırtan sergiye dair Hüsamettin Hoca şunları not düşüyor: “İçinde bulunduğumuz koşullar ne kadar zorlayıcı olsa da bunu bir insanlık deneyimi olarak kaydedip yeni yapıtlar üretmeye devam ediyoruz. Çocukluk anılarımda önemli bir yere sahip bir mekânda karşımıza çıkan heykeller, bu kıraç sırttan nehre doğru uzanırken yeni bir sessizlikle, Baksı’yı ziyaret edenleri hem çağırıyor hem de onları yeni bir duyum alımına davet ediyor.” Sanatçı Şakir Gökçebağ’ın heykel ve yerleştirmelerinden oluşan “Aşina” ile farklı sanatçıların eserlerini içeren “Maske/Çağrışımlar” da yine yakın dönem sergilerinden…
Kadınlar ve çocuklar için bir yaşam alanı…
Baksı’ya kimin gözünden bakarsak bakalım anlamlı; ama bu anlamı en çok kadınların ve çocukların dünyasında bulduğunu söylemek de yanlış olmaz. Çocukları sanatla buluşturmanın, onlara umut vermenin, onlar için geleceğe bir kapı aralamanın yanı sıra fiziksel varlığıyla da çocukların dünyalarını zenginleştiren bir tarafı var Baksı’nın. Burası onlar için koca bir oyun ve hayal âlemi gibi… Bölgedeki çocukların özellikle tasarım, sanat ve kültür alanlarındaki gelişimlerini desteklemek için çalışmalar yürüten Baksı, bu amaçla her yıl çocuklara yönelik bir sanat şenliği düzenliyor. Yetenekli öğrencilere burs da sağlayan Baksı Müzesi Öğrenci Sanat Şenliği, öğrencilerin katıldığı bir resim yarışması ve atölye çalışmalarını da içeriyor.
Kadınlar içinse emek, üretim, istihdam ve kendi hayatına sahip olmanın bir yolu Baksı. Müze, Baksı Kültür Sanat Vakfı Kadın Merkezi adıyla yeni bir girişime hayat verdi. Bayburtlu kadınların beceri ve yeteneklerini geliştirecekleri, deneyimlerini paylaşıp değerlendirecekleri bu merkez, özellikle kırsalda yaşayan kadınlar için sosyo-ekonomik fırsatlar yaratmayı hedefliyor. Geleneği yaşatmak, üretim potansiyelini geliştirmek, kadının sosyal ve ekonomik yaşamına artı değer kazandırmak amacıyla düzenlenen atölyelerde Bayburt’un geleneksel kumaşı ehram dokunuyor; seramik, doğal boya, el sanatları ve çağdaş sanat kursları veriliyor. Bu çalışmalar, günümüz tasarım dinamiklerini de kapsamına alıyor. Kuruluşundan bu yana Özlem Süer, Arzu Kaprol ve Faruk Malhan gibi ünlü tasarımcılar müze için projeler ürettiler. Son olarak da moda tasarımcısı Hatice Gökçe, geçtiğimiz aylarda ehram kumaşından tasarladığı “Yeni Doğan” koleksiyonuna imza attı.
Baksı; sanatı, zanaatı ve tasarımı kendi özerkliği içinde bir araya getiren bir alan demiştik. Müze mağazası da bu anlayışın temsilcisi olan ürünler, tasarımlar ve aksesuarlarla dolu. Takılar, defterler, şahmaran baskılar, ehramdan yapılan giysiler… Özlem Süer’in tasarımlarının yanı sıra, Özlem Yalım yönetiminde müze mağazası için özel olarak tasarlanmış “Tılsım” koleksiyonu da kalbinizi çalmaya aday. Göğsünüze buralardan bir tılsım iliştirmeden Baksı’dan ayrılmayın!