2019: AB’de değişim yılı
AB Komisyonu tarafından 5-6 Şubat’ta Brüksel’de düzenlenen Sanayi Günleri Konferansı, Birlik’in 2019’da yaşayacağı değişimlerin gölgesinde geçerken, iki anahtar kavram öne çıktı: Dijital Dönüşüm ve buna uyum sağlayacak İş Gücü Becerileri.
Avrupa Birliği’nde (AB) 2019, karar alıcı hemen hemen tüm isimlerin yenileneceği bir değişim yılı olacak. Mayısta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde, 28 ülkenin AP temsilcileri halk oylaması ile seçilecek. Beklentiler, AB entegrasyonu ve genişlemesi karşıtı sağ ve popülist partilerin oylarını yükselteceği yönünde. Böylece Türkiye ve göçmen karşıtı söylemlerin, çoğunluğu sağlayamasalar da, daha çok duyulacağı beklenebilir. Bu yılın sonbaharında ise AB politikalarına yön veren ve yürütmeyi gerçekleştiren kritik bir organ olan Avrupa Komisyonu yeniden belirlenecek. AB Parlamentosu’nun çoğunluğunu elinde bulunduran merkez-sağ partisi EPP’nin adayı Alman kökenli Manfred Weber’in favori aday olduğu söylenebilir. Bavyera Eyaleti’nde muhafazakar CSU üyesi olan Weber’in, konuşmalarında Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktığını çok yüksek olmayan bir tonda söylemişliği bulunsa da, Komisyon Başkanlığı’na seçilirse bu pozisyonunu koruyamayacağı ve daha ılımlı olacağı tahmin ediliyor.
İçeride Brexit, İtalya bütçe krizi, göçmen politikası, birlik karşıtı eğilimler gibi sorunlarla uğraşan, dışarıda Rusya tehdidi, otomotiv gümrük vergileri üzerinden ABD’nin ticaret savaşları, Çin ile teknolojik rekabet gibi cephelerde savaş veren AB için 2019’un, tazelenecek yeni kanla daha umut verici bir yıl olması bekleniyor.
AB sanayisinin geleceği
AB Komisyonu tarafından 5-6 Şubat’ta Brüksel’de düzenlenen Sanayi Günleri Konferansı tüm bu değişim ve beklentilerin gölgesinde geçti. Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker başta olmak üzere AB kurumları ve özel sektörden çok sayıda konuşmacının olduğu etkinliğe bin 500 kadar katılımcı ilgi gösterdi. Öne çıkan notlarımız ve gözlemlerimiz şöyle:
• Her ne kadar üye ülkelerin her alanda farklı öncelikleri ve tercihleri olduğu bilinse de; bu etkinlik kapsamında ve uluslararası rekabet söz konusu olduğunda herkes tek bir AVRUPA’nın ortak geleceğine ve idealine odaklanmıştı. Bu bağlamda oluşturulan ‘Avrupa’nın Ortak Çıkarları için Önemli Projeler’ programı ve Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere’den oluşan bir ittifakla mikro-elektronik alanında çığır açıcı bir yenilikçi proje geliştirileceği anons edildi.
• “İngiltere” demişken, Brexit’ten bahsetmemek konusunda tüm konuşmacılar adeta ağız birliğine varmıştı. Ne AB’nin geleceğinden, ne Tek Pazar’dan, ne ortak bütçeden bahsedilirken; kimse sancılı ayrılık sürecinden, İngiltere’siz bir AB senaryosundan ya da bunun Birlik’te muhtemel domino etkilerinden söz etmedi.
• Konuşmacıların teknoloji ve imalat sanayisinden bahsederken Çin’e karşı söylemlerini ‘düşmanca’ diye tanımlamak abartılı olmaz. Teknoloji alanında Çin’in kat ettiği yola gıpta ile bakılırken ve tarih boyunca gelişimin merkezi olan Avrupa’nın nasıl olduysa bu yarışta geride kaldığı öz eleştirisi yapılırken, Çin hâlâ imalatta ‘ucuz, kirli ve kopya üretim’ klişeleri ile suçlanıyordu. Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler’in ortak alt kuruluşu olan ITC’nin Direktörü Arancha Gonzalez, Çin’in büyümesini insani ve çevresel değerleri göz ardı etmeye borçlu olduğunu, Avrupa’nın bu değerlere saygısından dolayı geride kaldığını dahi söyledi.
• Konferans’ın asıl konusuna dönecek olursak; ‘AB’nin Sanayi Politikalarının Geleceği’nin tartışıldığı iki gün boyunca iki anahtar kavram beyinlere kazındı: Dijital Dönüşüm ve buna uyum sağlayacak İş Gücü Becerileri... Bunları, artık içselleştirildiğini ve bu yüzden öne çıkarılmadığını varsayabileceğimiz Sürdürülebilirlik, Döngüsel Ekonomi ve İnovasyon takip etti. Bunların detayına ileride değineceğiz.
Küresel ekonomik görünüm
Dünya Bankası Başkanı’nın ocak ayında sürpriz bir şekilde görevinden ayrılmasıyla Geçici Başkanlığa getirilen Kristalina Georgieva geçtiğimiz yıl için pesimist bir değerlendirme yaptı ve bunun en iyi göstergesinin moralsiz geçen Davos Zirvesi olduğunu söyledi. Global büyüme ve global ticaretin düşüş eğiliminde olduğunu ve risklerin geçen yıla göre çok daha yüksek olduğunu hatırlatan Dünya Bankası Başkanı, bugünlerde yaşadığımız Ticaret Savaşları kapsamında sözü edilen gümrük tarifelerinin uygulanması halinde:
• Küresel gelirin yüzde 1.7 oranında küçüleceğini (1.4 trilyon dolar)
• Küresel ihracatın yüzde 3 oranında düşeceğini (674 milyar dolar)
• Yatırımcı güveninin düşmesiyle uluslararası yatırımların azalacağını öngörüyor.
(Detaylı bilgi için: http://documents.worldbank.org/curated/en/685941532023153019/Impacts-on-Global-Trade-and-Income-of-Current-Trade-Disputes)
Bu karamsar havanın aksine, görev süresi dolmak üzere olan Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, daha ılımlı bir tablo çizdi. Bunda, kendi Komisyon döneminin iyi hatırlanması isteği ağır basmış olabilir. Bu dönemde 335 milyar Euro yeni yatırım kaydedildi. Başka bir deyişle, yatırımlar Avrupa’ya geri döndü ve istihdam en yüksek seviyeye çıktı. AB’nin çalışabilir nüfusu içinde iş hayatına katılım gösteren nüfus yüzde 70 ile en yüksek orana ulaştı ve 2014’ten bugüne, bu Komisyon süresince 12 milyon yeni iş yaratıldı.
Tüm AB ülkelerinde ekonomik büyüme yaşanırken ve ortalama büyüme yüzde 2 olarak beklenirken, en yüksek büyüme oranları küçük ekonomilere sahip ülkelerde gerçekleşti. Bunun, Avrupa’nın ‘birlikte büyümeyi’ başardığının bir göstergesi olduğu müjdesi verildi. İmalat sanayiinin değer yaratmadaki önemine değinen Juncker, bu sektörün AB’nin toplam ihracatının üçte ikisini sağladığını ve 32 milyon kişiyi istihdam ettiğini ve imalat sanayiindeki bir istihdamın diğer sektörlerde 2.5 istihdam yarattığının altını çizdi. Kendi Komisyon döneminde çalışma hayatına yönelik şu üç kavrama önem verdiklerini belirtti:
• Eşit iş için eşit ücret
• İş-yaşam dengesi
• İş-beceri uyumu
İçeride Brexit, İtalya bütçe krizi, göçmen politikası, birlik karşıtı eğilimler gibi sorunlarla uğraşan, dışarıda Rusya tehdidi, otomotiv gümrük vergileri üzerinden ABD’nin ticaret savaşları, Çin ile teknolojik rekabet gibi cephelerde savaş veren AB için 2019’un, tazelenecek yeni kanla daha umut verici bir yıl olması bekleniyor.
AB sanayisinin geleceği
AB Komisyonu tarafından 5-6 Şubat’ta Brüksel’de düzenlenen Sanayi Günleri Konferansı tüm bu değişim ve beklentilerin gölgesinde geçti. Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker başta olmak üzere AB kurumları ve özel sektörden çok sayıda konuşmacının olduğu etkinliğe bin 500 kadar katılımcı ilgi gösterdi. Öne çıkan notlarımız ve gözlemlerimiz şöyle:
• Her ne kadar üye ülkelerin her alanda farklı öncelikleri ve tercihleri olduğu bilinse de; bu etkinlik kapsamında ve uluslararası rekabet söz konusu olduğunda herkes tek bir AVRUPA’nın ortak geleceğine ve idealine odaklanmıştı. Bu bağlamda oluşturulan ‘Avrupa’nın Ortak Çıkarları için Önemli Projeler’ programı ve Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere’den oluşan bir ittifakla mikro-elektronik alanında çığır açıcı bir yenilikçi proje geliştirileceği anons edildi.
• “İngiltere” demişken, Brexit’ten bahsetmemek konusunda tüm konuşmacılar adeta ağız birliğine varmıştı. Ne AB’nin geleceğinden, ne Tek Pazar’dan, ne ortak bütçeden bahsedilirken; kimse sancılı ayrılık sürecinden, İngiltere’siz bir AB senaryosundan ya da bunun Birlik’te muhtemel domino etkilerinden söz etmedi.
• Konuşmacıların teknoloji ve imalat sanayisinden bahsederken Çin’e karşı söylemlerini ‘düşmanca’ diye tanımlamak abartılı olmaz. Teknoloji alanında Çin’in kat ettiği yola gıpta ile bakılırken ve tarih boyunca gelişimin merkezi olan Avrupa’nın nasıl olduysa bu yarışta geride kaldığı öz eleştirisi yapılırken, Çin hâlâ imalatta ‘ucuz, kirli ve kopya üretim’ klişeleri ile suçlanıyordu. Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler’in ortak alt kuruluşu olan ITC’nin Direktörü Arancha Gonzalez, Çin’in büyümesini insani ve çevresel değerleri göz ardı etmeye borçlu olduğunu, Avrupa’nın bu değerlere saygısından dolayı geride kaldığını dahi söyledi.
• Konferans’ın asıl konusuna dönecek olursak; ‘AB’nin Sanayi Politikalarının Geleceği’nin tartışıldığı iki gün boyunca iki anahtar kavram beyinlere kazındı: Dijital Dönüşüm ve buna uyum sağlayacak İş Gücü Becerileri... Bunları, artık içselleştirildiğini ve bu yüzden öne çıkarılmadığını varsayabileceğimiz Sürdürülebilirlik, Döngüsel Ekonomi ve İnovasyon takip etti. Bunların detayına ileride değineceğiz.
Küresel ekonomik görünüm
Dünya Bankası Başkanı’nın ocak ayında sürpriz bir şekilde görevinden ayrılmasıyla Geçici Başkanlığa getirilen Kristalina Georgieva geçtiğimiz yıl için pesimist bir değerlendirme yaptı ve bunun en iyi göstergesinin moralsiz geçen Davos Zirvesi olduğunu söyledi. Global büyüme ve global ticaretin düşüş eğiliminde olduğunu ve risklerin geçen yıla göre çok daha yüksek olduğunu hatırlatan Dünya Bankası Başkanı, bugünlerde yaşadığımız Ticaret Savaşları kapsamında sözü edilen gümrük tarifelerinin uygulanması halinde:
• Küresel gelirin yüzde 1.7 oranında küçüleceğini (1.4 trilyon dolar)
• Küresel ihracatın yüzde 3 oranında düşeceğini (674 milyar dolar)
• Yatırımcı güveninin düşmesiyle uluslararası yatırımların azalacağını öngörüyor.
(Detaylı bilgi için: http://documents.worldbank.org/curated/en/685941532023153019/Impacts-on-Global-Trade-and-Income-of-Current-Trade-Disputes)
Bu karamsar havanın aksine, görev süresi dolmak üzere olan Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, daha ılımlı bir tablo çizdi. Bunda, kendi Komisyon döneminin iyi hatırlanması isteği ağır basmış olabilir. Bu dönemde 335 milyar Euro yeni yatırım kaydedildi. Başka bir deyişle, yatırımlar Avrupa’ya geri döndü ve istihdam en yüksek seviyeye çıktı. AB’nin çalışabilir nüfusu içinde iş hayatına katılım gösteren nüfus yüzde 70 ile en yüksek orana ulaştı ve 2014’ten bugüne, bu Komisyon süresince 12 milyon yeni iş yaratıldı.
Tüm AB ülkelerinde ekonomik büyüme yaşanırken ve ortalama büyüme yüzde 2 olarak beklenirken, en yüksek büyüme oranları küçük ekonomilere sahip ülkelerde gerçekleşti. Bunun, Avrupa’nın ‘birlikte büyümeyi’ başardığının bir göstergesi olduğu müjdesi verildi. İmalat sanayiinin değer yaratmadaki önemine değinen Juncker, bu sektörün AB’nin toplam ihracatının üçte ikisini sağladığını ve 32 milyon kişiyi istihdam ettiğini ve imalat sanayiindeki bir istihdamın diğer sektörlerde 2.5 istihdam yarattığının altını çizdi. Kendi Komisyon döneminde çalışma hayatına yönelik şu üç kavrama önem verdiklerini belirtti:
• Eşit iş için eşit ücret
• İş-yaşam dengesi
• İş-beceri uyumu
Dijitalleşme ve beceriler
Konferans boyunca en önemli sanayi trendleri olarak ifade edilen kavramlar ‘Dijitalleşme ve Beceriler’ oldu. ‘Robotların insanların işlerini elinden alacağı’ şeklinde algılanan Dijitalleşme / Dijital Dönüşüm / Endüstri 4.0 sürecinde, mevcut tanımlı işlerin yaklaşık yüzde 50’sinin yakın gelecekte kaybolacağı kabul edilirken, buna karşılık aynı düzeyde yeni iş yaratılacağını öngörülüyor (Bu konuda detaylı bilgiye Dünya Bankası Dünya Kalkınma Raporu: İşin Değişen Doğası raporundan ulaşılabilir). Yalnız problem şu olacak: “İşlerini kaybedecek kişilerle, yeni işlerde istihdam edilecek kişiler aynı olmayacak!”. Başka deyişle belli bir süre iş-beceri uyumsuzluğu yaşanacak. Dile getirilen ortak öneri ise devletlerin önceliğinin ‘beceriler’e yatırım yapmaları oldu. Değişen bu iş tanımlarının yapılmasında ve ihtiyaçların belirlenmesinde ise devletlerin iş dünyası ile birlikte çalışmaları tavsiye ediliyor.
AB özelinde bakacak olursak; çalışabilir nüfus (15-74 yaş, ekonomik olarak aktif ve pasifler dahil) olan 380 milyonun 150 milyon kadarının yakın gelecekte iş gücü piyasasında kalabilmek için yeni mesleki beceriler edinmesi gerekiyor. Aksi halde bu kişiler piyasanın ihtiyaçlarını karşılayamayacak ve iş gücünün dışında kalacaklar. Günümüzün ve geleceğin en önemli gerekliliklerinden sayılan ‘temel dijital beceriler’ konusunda AB nüfusunun durumunun çok parlak görünmediği, nüfusun yüzde 44’ünün bu becerilerden yoksun olduğu verisi Konferans’a damga vurdu. Bu konudaki politikalara yön veren komisyonerler ve diğer yetkililer öz eleştiri yaparak, asırlardır teknolojik ve insani gelişimin merkezi olan Avrupa’nın son yıllardaki küresel değişim hızına uyum sağlayamadığını ve değer yaratmak konusunda başta Çin olmak üzere Asya ve hatta ABD’nin gerisinde kaldıklarını kabul ettiler. Bunun için de bundan sonraki bütçe döneminin mesleki beceriler ve teknolojik dönüşüme yönelik programlara odaklanacağını duyurdular.
Bu programların çerçevesini ‘Erasmus+’ adlı eğitim programı oluşturuyor. Burada ‘eğitim’ ile kastedilenin sadece okuldaki eğitim değil ‘hayat boyu öğrenme’ olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu program dâhilinde okul öncesi ve okul eğitiminin yanı sıra, yetişkinlerin eğitimi, eğitmenlerin eğitimi ve bizim için en önemlisi mesleki eğitim programlarına yer veriliyor. Geçen bütçe döneminde yaklaşık 15 milyar Euro olan program bütçesinin, 2020-2027 döneminde iki katına çıkarılması gündemde. Bu da Konferans’ta vurgulandığı üzere tüm dünya vatandaşlarının 2020 yılında dönemin akışına ayak uydurabilmek için yılda ekstra 101 günü – yani hayatlarının yaklaşık üçte birini- yeni bir şeyler öğrenmeye ayırmaları gerektiği anlamına gelen ‘sürekli öğrenme’ hedefine uygun düşüyor.
Tek Pazar: Kazanım
Dünya ticaretinde yükselen korumacı politikalara inat, Avrupa Komisyonu’nun tüm yetkilileri Tek Pazar’ın AB entegrasyonun en önemli kazanımı olduğunu belirttiler; Tek Pazar’ın işlevinin sadece tüketicilere daha çok seçenek ve işletmelere AB coğrafyasında daha geniş pazarlar sunmak değil, aynı zamanda yabancı pazarlarda rekabet eden pek çok Avrupalı şirketi adil olmayan rekabet koşullarından korumak olduğunu hatırlattılar. Örneğin devlet yardımları ve haksız vergi indirimleri... Bu söylemlerden “İçeride yumuşak güç kullanıyoruz ama haksızlıklara karşı şirketlerimizi korumak için her türlü önlemi almaktan çekinmeyiz” mesajı alınabilir. Şu anda AB’nin, küresel ekonominin yüzde 40’ını kapsayan 70 ülke ile ticaret anlaşması bulunuyor. Konferans’ta hiç bahsi geçmese de, bir süredir sürüncemede olan ‘ABD ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP)’ süreci dönem dönem canlanıyor. Bugünlerde de o cephede hareketlilik var. Mevcut Komisyon Başkanı Juncker bu konuda bazı adımlar atmıştı. Yeni Komisyon’un ne pozisyon alacağı merak konusu...
Armudun sapı, üzümün çöpünden tekstil
AB Sanayi Günleri kapsamında AB tarafından desteklenen ARGE projelerinden örnekler de sergilendi. Elektrikli minibüslerden, yenilikçi solar panellere kadar pek çok farklı ürünün sunulduğu alanda sektörümüz için en dikkat çekici örneklerden biri İtalya’da Vegea adlı bir inovasyon şirketi tarafından geliştirilen bir biyomateryal idi. Şarapçılık endüstrisinin atığı olan üzüm posasının çekirdeği ve kabuğuyla birlikte mekanik işlemlerden geçirilerek üretilen suni deri; giyim, paketleme, mobilya ve otomotiv uygulamalarında kullanılabilecek. Daha az kimyasal hammadde kullanarak çevreci bir tutum sergileyen Vegea Textile, başka bir endüstrinin atıklarını harekete geçirererek ‘döngüsel ekonomi’ye de katkı sağlamış oluyor. Bu yenilikçi materyalin astarında kullanılan organik pamuğun Türkiye’den tedarik edilmesi ise hoş bir haber.
AB çalışma istatistikleri
AB bölgesinde nüfus, 2017 çalışma istatistiklerine göre 512 milyon. Bunun 380 milyonu 15-74 yaş arasında, yani ‘çalışabilir nüfus’ olarak sınıflandırılıyor. Bu grup içinde 134 milyon ekonomik olarak pasif, başka bir deyişle çalışmıyor ve iş aramıyor. Bu grup muhtemelen öğrenciliği devam eden, çalışabilir durumda fakat emekli, diğer aile bireylerinin bakımını üstlenmek üzere evde kalan kesimlerden oluşuyor. 246 milyon kişi ise aktif olarak iş hayatının içinde. Bu aktif grup için 227 milyon çalışırken, 19 milyon ise işsiz (iş arayan) kategorisinde. Bu 227 milyon çalışanın 33 milyon kadarı kendi işinde çalışıyor.
Konferans boyunca en önemli sanayi trendleri olarak ifade edilen kavramlar ‘Dijitalleşme ve Beceriler’ oldu. ‘Robotların insanların işlerini elinden alacağı’ şeklinde algılanan Dijitalleşme / Dijital Dönüşüm / Endüstri 4.0 sürecinde, mevcut tanımlı işlerin yaklaşık yüzde 50’sinin yakın gelecekte kaybolacağı kabul edilirken, buna karşılık aynı düzeyde yeni iş yaratılacağını öngörülüyor (Bu konuda detaylı bilgiye Dünya Bankası Dünya Kalkınma Raporu: İşin Değişen Doğası raporundan ulaşılabilir). Yalnız problem şu olacak: “İşlerini kaybedecek kişilerle, yeni işlerde istihdam edilecek kişiler aynı olmayacak!”. Başka deyişle belli bir süre iş-beceri uyumsuzluğu yaşanacak. Dile getirilen ortak öneri ise devletlerin önceliğinin ‘beceriler’e yatırım yapmaları oldu. Değişen bu iş tanımlarının yapılmasında ve ihtiyaçların belirlenmesinde ise devletlerin iş dünyası ile birlikte çalışmaları tavsiye ediliyor.
AB özelinde bakacak olursak; çalışabilir nüfus (15-74 yaş, ekonomik olarak aktif ve pasifler dahil) olan 380 milyonun 150 milyon kadarının yakın gelecekte iş gücü piyasasında kalabilmek için yeni mesleki beceriler edinmesi gerekiyor. Aksi halde bu kişiler piyasanın ihtiyaçlarını karşılayamayacak ve iş gücünün dışında kalacaklar. Günümüzün ve geleceğin en önemli gerekliliklerinden sayılan ‘temel dijital beceriler’ konusunda AB nüfusunun durumunun çok parlak görünmediği, nüfusun yüzde 44’ünün bu becerilerden yoksun olduğu verisi Konferans’a damga vurdu. Bu konudaki politikalara yön veren komisyonerler ve diğer yetkililer öz eleştiri yaparak, asırlardır teknolojik ve insani gelişimin merkezi olan Avrupa’nın son yıllardaki küresel değişim hızına uyum sağlayamadığını ve değer yaratmak konusunda başta Çin olmak üzere Asya ve hatta ABD’nin gerisinde kaldıklarını kabul ettiler. Bunun için de bundan sonraki bütçe döneminin mesleki beceriler ve teknolojik dönüşüme yönelik programlara odaklanacağını duyurdular.
Bu programların çerçevesini ‘Erasmus+’ adlı eğitim programı oluşturuyor. Burada ‘eğitim’ ile kastedilenin sadece okuldaki eğitim değil ‘hayat boyu öğrenme’ olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu program dâhilinde okul öncesi ve okul eğitiminin yanı sıra, yetişkinlerin eğitimi, eğitmenlerin eğitimi ve bizim için en önemlisi mesleki eğitim programlarına yer veriliyor. Geçen bütçe döneminde yaklaşık 15 milyar Euro olan program bütçesinin, 2020-2027 döneminde iki katına çıkarılması gündemde. Bu da Konferans’ta vurgulandığı üzere tüm dünya vatandaşlarının 2020 yılında dönemin akışına ayak uydurabilmek için yılda ekstra 101 günü – yani hayatlarının yaklaşık üçte birini- yeni bir şeyler öğrenmeye ayırmaları gerektiği anlamına gelen ‘sürekli öğrenme’ hedefine uygun düşüyor.
Tek Pazar: Kazanım
Dünya ticaretinde yükselen korumacı politikalara inat, Avrupa Komisyonu’nun tüm yetkilileri Tek Pazar’ın AB entegrasyonun en önemli kazanımı olduğunu belirttiler; Tek Pazar’ın işlevinin sadece tüketicilere daha çok seçenek ve işletmelere AB coğrafyasında daha geniş pazarlar sunmak değil, aynı zamanda yabancı pazarlarda rekabet eden pek çok Avrupalı şirketi adil olmayan rekabet koşullarından korumak olduğunu hatırlattılar. Örneğin devlet yardımları ve haksız vergi indirimleri... Bu söylemlerden “İçeride yumuşak güç kullanıyoruz ama haksızlıklara karşı şirketlerimizi korumak için her türlü önlemi almaktan çekinmeyiz” mesajı alınabilir. Şu anda AB’nin, küresel ekonominin yüzde 40’ını kapsayan 70 ülke ile ticaret anlaşması bulunuyor. Konferans’ta hiç bahsi geçmese de, bir süredir sürüncemede olan ‘ABD ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP)’ süreci dönem dönem canlanıyor. Bugünlerde de o cephede hareketlilik var. Mevcut Komisyon Başkanı Juncker bu konuda bazı adımlar atmıştı. Yeni Komisyon’un ne pozisyon alacağı merak konusu...
Armudun sapı, üzümün çöpünden tekstil
AB Sanayi Günleri kapsamında AB tarafından desteklenen ARGE projelerinden örnekler de sergilendi. Elektrikli minibüslerden, yenilikçi solar panellere kadar pek çok farklı ürünün sunulduğu alanda sektörümüz için en dikkat çekici örneklerden biri İtalya’da Vegea adlı bir inovasyon şirketi tarafından geliştirilen bir biyomateryal idi. Şarapçılık endüstrisinin atığı olan üzüm posasının çekirdeği ve kabuğuyla birlikte mekanik işlemlerden geçirilerek üretilen suni deri; giyim, paketleme, mobilya ve otomotiv uygulamalarında kullanılabilecek. Daha az kimyasal hammadde kullanarak çevreci bir tutum sergileyen Vegea Textile, başka bir endüstrinin atıklarını harekete geçirererek ‘döngüsel ekonomi’ye de katkı sağlamış oluyor. Bu yenilikçi materyalin astarında kullanılan organik pamuğun Türkiye’den tedarik edilmesi ise hoş bir haber.
AB çalışma istatistikleri
AB bölgesinde nüfus, 2017 çalışma istatistiklerine göre 512 milyon. Bunun 380 milyonu 15-74 yaş arasında, yani ‘çalışabilir nüfus’ olarak sınıflandırılıyor. Bu grup içinde 134 milyon ekonomik olarak pasif, başka bir deyişle çalışmıyor ve iş aramıyor. Bu grup muhtemelen öğrenciliği devam eden, çalışabilir durumda fakat emekli, diğer aile bireylerinin bakımını üstlenmek üzere evde kalan kesimlerden oluşuyor. 246 milyon kişi ise aktif olarak iş hayatının içinde. Bu aktif grup için 227 milyon çalışırken, 19 milyon ise işsiz (iş arayan) kategorisinde. Bu 227 milyon çalışanın 33 milyon kadarı kendi işinde çalışıyor.
Kaynak: https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/index.php/Employment_statistics